Maarif Platformu, yaptığı 16 maddelik basın açıklamasıyla LGS sınavı üzerinden Milli Eğitim Bakanı'na yöneltilen haksız, mesnetsiz ve maksatlı eleştirilere cevap verirken; mevcut merkezi sınav sistemine dair yapısal sorunlara da dikkat çekti.
Açıklamada, tek merkezden ve tek formatla uygulanan sınav sisteminin, eğitimde esnekliği ve yenilikçiliği engellediği vurgulandı. LGS ve YKS gibi yüksek katılımlı sınavlara alternatif değerlendirme modellerinin geliştirilmemesi, sürece dayalı ölçme araçlarının eksikliği, öğrencilerin sadece test skorlarına indirgenmesine neden olmakta; bu durum da eğitimde çok yönlü gelişimi sınırlayan temel problemlerden biri olarak gösterildi.
Bildirinin giriş bölümünde, sınavlar üzerinden sistematik biçimde eğitim sistemine yüklenen bazı çevrelerin samimiyetinin sorgulanması dikkat çekti. Platform, bu çevrelerin gerçekten çözüm odaklı ve yapıcı bir yaklaşım benimsiyor olsalar, şu temel soruları kamuoyunun gündemine taşımış olmaları gerektiğini belirtti:
Maarif Platformu, söz konusu bildiride bir yandan haksız eleştirilere cevap verirken, bir yandan reform ve yenilik ihtiyacına dair somut tekliflerini de kamuoyuyla paylaştı.
Maarif Platformu'nun yayımladığı 16 maddelik bildiriyi aşağıda sunuyoruz:
"LGS ve YKS Üzerinden İtibar Suikastı ve Yönlendirilen Algı Operasyonlarına Dair"
LGS Üzerinden Yürütülen İtibar Suikastına ve Algı Operasyonlarına Dair Kamuoyu Açıklaması
Tarih: 23 Temmuz 2025
Yayınlayan Kurum: Maarif Platformu
Bildiriye Katkı Sunanlar: Dr. Abdullah Eker – Eğitim Fakültesi, Balıkesir Üniversitesi, Dr. Ahmet Kılıç – Öğretmen, yazar, Öğretmen, Gaziantep. Asuman Sadıkloğlu – Eğitim uzmanı, yazar, İstanbul. Prof. Dr. Dursun Ali Tokel – Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi, İstanbul. Dr. Fatih Çelikel – Öğretmen, Kayseri. Fatih İşgören – ASKON Eğtim Sektör Başkanı, Mustafa Canıtez – Eğitim Uzmanı, Ankara. Dr. Osman Dursun – Tıp Doktoru, İstanbul. Prof. Dr. Osman Çakmak – İstanbul Rumeli Üniversitesi, İstanbul. Serdar Süreyya Dalka – Eğitim Uzmanı, İstanbul. Tahsin Gülhan – Yönetim Danışmanı, İstanbul
Editör: Prof. Dr. Osman Çakmak – Maarif Platformu Başkanı
Giriş
Son günlerde LGS üzerinden ortaya atılan bazı iddialar — açıkça yalanlanan ve belgelerle çürütülen örnekler olmasına rağmen — başarıyı emeğiyle elde eden öğrencilerimizi, onların fedakâr ailelerini ve eğitim kurumlarımızı hedef alan organize bir linç kampanyasına dönüşmüştür. Bu yaşananlar, basit bir yanlış anlaşılma ya da bireysel bir hata değil; kökü ideolojik ön kabullere dayanan, bilinçli bir itibar suikastı ile karşı karşıya olduğumuzu göstermektedir.
Eğer bu çevreler gerçekten samimi olsalardı, yıllardır eğitim sistemimizin temelini zayıflatan yapısal sorunları gündeme getirir, şu soruları kamuoyuyla birlikte tartışırlardı:
Ama bu soruları soramazlar. Çünkü bu sorunlu sistemin oluşumunda ya doğrudan rol almışlardır ya da bu düzenin sürmesine sessiz kalarak katkı sunmuşlardır. Yıllarca sınav makinesine dönüşen eğitim sistemine ses çıkarmayanların, bugün samimi bir duruş sergilemeleri beklenmemektedir.
Biz, bu çevreleri gerilimi körükleyen polemikler yerine, sahici bir muhasebeye ve yapıcı bir diyaloğa davet ediyoruz. Bu kapsamda, kısa süre önce tamamladığımız "Yeni Bir Ölçme ve Değerlendirme Vizyonu" başlıklı çalıştay ve sonuç raporuna dikkat çekmek istiyoruz. Bu rapor, yalnızca bir belge değil; ortak aklın ürünü, sahici bir reform çağrısının, vicdani bir maarif tasavvurunun ifadesidir. Aynı zamanda bu çalışma,Türkiye'nin eğitim sahasında son yıllarda gerçekleştirilen en kapsayıcı ve çözüm odaklı buluşmalarından biri olarak da kayda geçmiştir.
Raporumuzda açıkça ifade edildiği gibi, eğitim sistemine mana, yön ve şahsiyet kazandırılamadığı sürece elimizde kalan tek şey; çocuklarımızı bir yarış pistine sokan, ruhu örselenmiş mekanik bir sınav düzeni olacaktır.
"Yeni Bir Ölçme ve Değerlendirme Vizyonu" Çalıştayı, alanında uzman 100'den fazla kişinin katkısıyla bir ayı aşkın süre boyunca kolektif akılla şekillendirilmiştir. Bu yoğun emeğin ürünü olan rapor, ölçme ve değerlendirme sistemine dair yerli, gerçekçi ve bütüncül çözüm arayışında olanlar için kıymetli bir yol haritası sunmaktadır.
Sonuç raporunun tamamına aşağıdaki bağlantıdan ulaşabilirsiniz:
maarifplatformu.com/yeni-bir-olcme-degerlendirme-vizyonu-sonuc-raporu
1. LGS Tartışmaları Üzerinden Başarıya Saldırı: İdeolojik Bir Manipülasyon
LGS sınavı üzerinden birçok bilgi kirliliği ve dezenformasyon içinde yürütülen tartışmaları hayret izlemekteyiz. Bu saldırıların temelinde, artık başarısı görünür hâle gelen İmam Hatip Okullarının başarısının hazmedilememesi yatmaktadır. Özellikle Proje İmam Hatip Okullarının ortaokuldan liseye uzanan yapıları, üniversite kampüsü kalitesindeki fiziki imkânları, donanımlı öğretmen kadroları ve nitelikli öğrenci profili güçlü bir sinerjinin ortaya çıkmasına vesile olmuştur.
2. Maarif Modeli: Teknik Değil Zihinsel Bir Devrim
Milli Eğitim Bakanı Prof. Dr. Yusuf Tekin şahsında somutlaşan yoğun medya ve sosyal medya saldırıları, yüzeyde bireysel hedeflemeler gibi görünse de arka planda daha derin bir reform karşıtlığının ve zihinsel bir vesayet direncinin işaretlerini barındırmaktadır. Eleştirilerden öte, açık bir linç kampanyasına dönüşen bu süreç, aslında Türkiye'nin maarif alanında yerli ve milli bir dönüşüm yoluna girmesini hazmedemeyen çevrelerin topyekûn bir karşı hamlesi olarak da okunabilir. Buna şaşırdık mı? Hayır. Zira bu ülkenin insanının özgün başarısına düşmanca muhalefet eden gedikli bir zümrenin, formatlı muhalif bir zihniyetin varlığı bilinmektedir.
Uygulamaya konulan "Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli", salt teknik bir müfredat güncellemesi değil, bir zihniyet değişiminin, bir medeniyet perspektifinin, bir kültür ve kimlik inşasının başlangıcıdır. Bu model, yıllardır eğitim sistemine dışarıdan empoze edilen; köklerinden koparılmış, evrensellik kisvesi altında dayatılan yabancılaşmış müfredat anlayışına karşı yerli bir alternatif geliştirme iddiasını taşımaktadır.
Tam da burada, yapılan sistemli ve yoğun saldırıların asıl nedeninin, modelin teknik içeriğinden ziyade, temsil ettiği zihinsel dönüşüm olduğunu belirtmek gerekir.
3. 2025 LGS Sınavı: Temel Okuryazarlık Temelli Bir Yönelim
Öncelikle belirtmek isteriz ki: LGS 2025 hakkında en küçük bir soru işareti kalmayacak şekilde kamuoyunu gerçeğe ilişkin bilgilendirici açıklama yapılmalıdır. Bu sebepten ilgili iddiaların MEB ve Adli kurumlarımızca araştırılacağına ve herhangi bir suç, kusur ya da ihmal durumunun karşılığını bulacağına inancımız tamdır.
LGS 2025 sınavının okuduğunu anlama, muhakeme, analitik düşünme gibi becerileri ölçmek açısından geçtiğimiz yıllardan daha nitelikli sorulara sahip olduğunu ifade edebiliriz. İyi okur olan, düşünme becerilerini geliştirmeye odaklı olan öğrencilerin bir adım önde olduğunu görüyoruz. Bu temel gösterge gelecek yıllarda yapılacak merkezi sınavlarda öğrencilerin temel okuryazarlık becerilerinin belirleyici olacağını söyleyebiliriz.
Birikmiş bir maliyetle karşılaşmamaları için eğitimcilerin ve çocuklarının ilkokuldan itibaren okuma ve muhakeme becerilerinin geliştirmeyi ön planda tutmaları gerekmektedir. Bu önemli yetkinliğinin kazanımı gündem tartışmaları tarafından bastırılmamalı ve kamuoyunun dikkatine sunulmak üzere ön plana çıkmalıdır. Eğitimciler ve velilerin uzun süredir farkında olduğu bu gerçek bir kez daha 2025 LGS sınav sonuçlarıyla görülmektedir. Zira okumayı seven, bilgisini kavram, analiz ve sentez basamaklarına çıkaracak şekilde bilgi okuryazarlığı becerileri kazandırılan öğrencilerin sınav sonuçları akranlarına göre anlamlı fark oluşturmaktadır.
Zaten LGS sınavı için Bakanlığın örnek soru havuzunda, yayınevlerinin hazırladığı kaynak kitaplarda ve deneme sınavlarında öğrencilerin temel bilgi okuryazarlık becerilerini test edecek örnek sorularla karşılaşması sınavın soru tarzının uzun yıllardır değişmemesi sınavda üstün başarının artmasının olağan bir sonucu olarak görmekteyiz.
4. Uyum Sağlayan Kazanır: Yeni Sisteme Adapte Olan Okulların Başarısı
Buradan açıkça anlaşılmaktadır ki, yeni eğitim modeline, yeni sınav ve soru sistemine hızla uyum sağlayan ve öğrencilerini bu yeni yöntemlerle sınavlara hazırlayan öğretmen ve idarecilerin bulunduğu okullar son LGS'de fevkalade başarılı olmuştur.
Son Üniversite sınavında en yüksek oranda başarı gösteren Kartal Anadolu İmam Hatip Lisesi, öğrencilerinin hiçbir dershane ve üniversite hazırlık kurslarına gitmeden, mevcut program ve dersler çerçevesinde sınavlara hazırlandığı beyan etmiştir. Demek ki bu okul ve onun benzeri okullar yeni sistemi hızla okumuş, kavramış ve öğrencilerini ona göre sınavlara hazırlamışlar.
Pek çok sakıncalarla dolu ve sadece bir sınava dayalı sınav sistemiyle bu öğrencilerimiz bu kadar başarılar sağlıyorsa, sınav merkezli değil, eğitim ve öğretim merkezli bir eğitim sistemi kurulması halinde başarının çok daha yükseklere çıkacağı alenen görülmektedir.
5. Merkezi Sınavlar Eğitimin Asli Yönünü Gölgede Bırakıyor
Türkiye'de eğitim sistemi uzun süredir merkezi sınavların belirleyiciliği altında şekilleniyor. Sınav içeriklerinde zaman zaman iyileştirmeler yapılsa da asıl sorun sınavın kendisinden ziyade uygulama biçiminde yatıyor. Bugün eğitimde en belirleyici unsur, LGS ve YKS gibi merkezi sınavlara hazırlık süreci haline gelmiş durumda. Merkezi sınavlar okul eğitimini yönlendirmektedir. Bu yapı, müfredatın anlamını ve okulların asli işlevini neredeyse ortadan kaldırmıştır.
Sınav merkezli yaklaşım, öğrencileri resmî müfredattan uzaklaştırarak zamanla kendi alternatif eğitim düzenini doğurmuş; bu düzen, "gölge müfredat" olarak adlandırılabilecek yaygın bir yapıya dönüşmüştür. Kurslar, özel dersler, yayınevleri ve sınav hazırlık programları üzerinden oluşan bu yapı, adeta sınav temelli dev bir ticaret ağı ve endüstri haline gelmiştir.
Bu gölge sistemin etkisiyle, Milli Eğitim Bakanlığı'nın onayladığı öğretim programları, ders kitapları ve EBA gibi dijital platformlar geri planda kalmış; devlet okulları bile giderek ticari mantıkla işleyen sınav hazırlık merkezlerine dönüşmüştür.
Sistemdeki bu istenmeyen dönüşüm, yalnızca yapısal faktörlerle değil, güçlü veli baskısıyla da derinleşmiştir. Özellikle Fen Liseleri gibi nitelikli eğitim kurumlarında çocukları öğrenim gören veliler, okul yönetimlerinden haftalık ve aylık deneme sınavları yapılmasını, ders saatlerinde daha fazla test çözülmesini talep eder hâle gelmiştir. Sonuç olarak, bu liselerden laboratuvarlarda deney yapan değil, bulmaca çözer gibi test pratiği yapan öğrenci "talep edilir" olmuştur.
Bugün "nitelikli okul" kavramı, ne yazık ki yalnızca öğrencilerini sınavlara ne kadar iyi hazırladığıyla ölçülmektedir. Oysa bu okullar, kaliteli bir eğitim sundukları için değil; sınav odaklı, yoğun bir üniversite hazırlık süreci yürüttükleri için öne çıkmaktadır. Bu da nitelik anlayışının ciddi şekilde tartışmalı hâle gelmesine yol açmaktadır.
Laboratuvarların, atölyelerin ve üniversite sınavında yer almayan uygulamalı derslerin göz ardı edilmesiyle birlikte, söz konusu okulların "nitelik" tanımı yeniden ele alınmalıdır. Aksi hâlde, bu okulların diğerlerini "niteliksiz" olarak etiketlemesi, eğitim sistemi içinde haksız bir hiyerarşi ve değersizleştirme üretmektedir.
Sonuç olarak, bu yaklaşım lise eğitiminin temel işlevlerini zayıflatmakta; uygulamalı eğitimi ikinci plana itmekte ve okulları, giderek sadece sınav başarısına endeksli "nitelikli dershaneler"e dönüştürmektedir.
Eğitimin asli amacı olan birey yetiştirme, düşünme becerisi kazandırma ve yaşamla anlamlı bağlar kurma hedefi, bu yapay sınav yarışı içerisinde gölgede kalmaktadır. Zorunlu eğitimin süresinin artması, sınıf geçmenin kolaylaşması ve merkezi sınavların tek geçiş kapısına dönüşmesi, bu yönelimi daha da pekiştirmekte; eğitim sistemini gerçek işlevinden uzaklaştırmaktadır.
Bugünkü sınav sistemi, yalnızca eğitim alanını değil, tüm toplumsal yapıyı merkezî bir kıskaca almış durumdadır. Tüm öğrencilerin kaderinin tek bir oturuma, merkezi bir sınava bağlandığı bu yapı; pedagojik olmaktan çok, idari ve ekonomik reflekslerle sürdürülen bir dayatmaya dönüşmüştür. Bunun sonucunda; öğrenciler, öğretmenler ve veliler, tüm enerjilerini sınav başarısına yönlendirirken, eğitimin asli hedefleri olan düşünsel derinlik, ahlaki gelişim, estetik duyarlılık ve üretkenlik ikinci plana itilmiştir.
Bu yapı aynı zamanda eğitimde ciddi bir sistemsel kırılganlık üretmiştir. Sınavın merkezileşmesi, alternatifsiz bırakılması ve "tek seçenekli başarı modeli" haline getirilmesi, sadece eğitimdeki adalet duygusunu zedelemekle kalmamış; beraberinde devasa bir "gölge müfredat" üretmiştir. Özel kurslar, deneme sınavları, test yayıncılığı ve hazırlık programları üzerinden şekillenen bu gölge yapı, eğitimi ticarileştirmiş ve devlet okullarını dahi fiilen sınav hazırlık merkezlerine dönüştürmüştür.
Artık bu dar boğazdan çıkma vakti gelmiştir.
Merkeziyetçi ve tek müfredata mahkum ve tek kalıba dökülmüş sınav anlayışının yerine; her bölgenin kendi ihtiyaç ve imkânlarına göre şekillenmiş, mesleği merkeze alan, çocuklarımızın yeteneklerini ve fıtrat gerçeklerini gözeten taklit ve kopya olmayan bir eğitim modeli kurulmalıdır.
Zorunlu eğitimin baskısından kurtarılmış, öğrenciyi meslekle buluşturan, tek merkezli değil yerel dinamizmi esas alan; ölçme ve değerlendirmede de çok boyutlu, insani ve adil bir yapı inşa edilmelidir.
Yerindenlik esasına dayalı olarak kurulacak bu yeni yapı:
• Meseleleri yerinde ve mahallinde çözebilen,
• Bölgenin öncelik ve ihtiyaçlarını dikkate alan,
• Okul merkezli değerlendirme yaklaşımlarına zemin hazırlayan,
• Bitirme sınavlarını,
• Portfolyo esaslı yeterlilik belgelerini,
• Sürece odaklanan ölçme yöntemlerini bünyesinde barındıran çoğulcu bir sisteme dönüşmelidir.
Ancak bu sayede öğrencilerimizin potansiyelleri tek bir sınavla değil, bütüncül bir yaklaşımla değerlendirilebilir. Eğitimi yarış pistinden çıkarıp, gerçek hayata hazırlayan bir zemine taşımak ancak bu zihinsel ve yapısal dönüşümle sağlanabilir.
Aksi halde tüm reform çabaları, iyi niyetli projeler ve kaynak yatırımları, sınav eksenli bu dar modelin gölgesinde anlamını yitirmeye mahkûm olacaktır.
7. Maarif Davamız: Bir Sınav Değil, Bir Nesil Meselesi
Bu vesile ile yakın zamanlarda tamamladığımız ölçme değerlendirme raporunda çok kapsamlı bir şekilde belirttiğimiz gibi biz Maarif Platformu olarak diyoruz ki:
Türkiye'nin maarif davası, sadece eğitimle ilgili değil bu milletin yarınlarına ilişkin en stratejik meseledir. Bugün yapılan itibar suikastları, yarının diriliş iradesine çarparak dağılacaktır. Bu vesile ile ülkemiz için çok hayati bir konuyu gündeme getiriyoruz. Eğitimi, testlerden ve sınavlardan ibaret hâle getiren ve gölge-paralel müfredat doğuran mevcut merkezi sınav sistemine dayalı yapı acilen ıslah edilmelidir. Aksi takdirde kötü niyetli insanların elinde krizlere vesile olmaya devam edecektir.
Bu sınavın alternatifi ve çeşitlendirilmiş olmaması ve tek merkezden hazırlanması yapılan reformalarla dinamizi kazanmış eğitim sisteminin eksik kalan tarafıdır. Artık bu milletin çocukları tek bir sınavla değil süreç ve durum temelli olacak şekilde çok boyutlu bir ölçme değerlendirme yaklaşımıyla yetiştirilmelidir. Bu yaklaşımı temel alan eğitim kurumlarındaki iklim çocuk ve gençlerimiz hayata hazırlanmalıdırlar. Gerçek hedef, sınava hazır bir genç yetiştirmek değil hayata hazır bir insan yetiştirmektir. Bizim davamız, bir müfredat değil bir nesil yetiştirme davasıdır ve bu nesil, bizim maarif davamızdır. Bu konuda gerekçemizi ve çözümleri bu amaçla hazırladığımız "çalıştay sonuç raporu" ile dikkat çekmek istiyoruz.
Sonuç raporunun tamamına aşağıdaki bağlantıdan ulaşabilirsiniz:
maarifplatformu.com/yeni-bir-olcme-degerlendirme-vizyonu-sonuc-raporu
8. "Yeni Bir Ölçme ve Değerlendirme Vizyonu" Çalıştayı: Çözüm Burada
maarifplatformu.com/yeni-bir-olcme-degerlendirme-vizyonu-sonuc-raporu
9. Tek Sınav Modeli İflas Etmiştir: Artık Alternatifler Gereklidir
Basın toplantısıyla kamuoyuna sunduğumuz "Yeni Bir Ölçme ve Değerlendirme Vizyonu" raporunda şu temel hususlara dikkat çektik:
Bugünkü zorunlu eğitim sistemi, gençleri hayattan koparmış, sınav odaklı ezberci yapısıyla yetenekleri köreltmiştir. Eğitim, test çözmenin ötesine geçmeli; hayatla ve üretimle bütünleşmelidir.
10. Usta-Çırak Modeli ile Hayata Hazırlayan Eğitim
Laboratuvarlar, atölyeler, sanayi tesisleri, esnaf ve hukuk ofisleri, hatta aile ortamları eğitim sürecine dâhil edilerek yetenek temelli bir sistem inşa edilmelidir.
Eğitim, gençleri sadece akademik rekabete değil; ahlaka, sanata, mesleğe ve hayata hazırlamalıdır. Ahilik geleneğinde olduğu gibi, usta-çırak ilişkisiyle şekillenen uygulamalı, yerli ve hayata temas eden modellerin ihyası artık kaçınılmazdır.
2025 yılında yaklaşık 1 milyon öğrenci LGS sınavına girdi. Ancak bu öğrencilerden yalnızca 200 bini merkezi yerleştirme ile nitelikli okullara girebildi. Geriye kalan yaklaşık 800 bin öğrenci içinse sınav yalnızca bir sıralama aracıydı; bu öğrencilerin büyük kısmı zaten ikametlerine en yakın okullara yerleştirilecekti. Bu tablo, sınavın sadece bir seçim değil, aynı zamanda bir eleme ve yıpratma sürecine dönüştüğünü gösteriyor.
LGS'ye giren 1 milyon, YKS'ye giren 2,5 milyon öğrenciyle birlikte her yıl yaklaşık 3,5 milyon (bazı yıllarda 4 milyona yaklaşan) genç, 12 yıllık eğitim hayatlarının 8. ve 12. sınıf basamaklarında, büyük bir baskı altında, hayatlarının yönünü belirleyen iki büyük sınavdan geçiyor. Bu süreç, hem öğrenciler hem de aileleri için adeta bir "toplumsal nefes tutma hâli" hasıl ediyor.
12. Eğitimde Rant Mekanizması: Sınavın Ekonomik Boyutu
Türkiye'de sınav odaklı eğitim sistemi, yalnızca pedagojik ve psikolojik değil, aynı zamanda ciddi bir ekonomik israfa da yol açmaktadır. Bu modelin devamlılığı, sınav sisteminin ürettiği boşluklardan faydalanan geniş çaplı bir rant mekanizmasını ayakta tutmaktadır.
Bugün 86 milyonluk toplum; devletiyle, siyasi iradesiyle, üniversiteleriyle ve Millî Eğitim Bakanlığı bünyesinde görev yapan 1 milyon 200 bin öğretmen ve eğitim uzmanıyla birlikte, asli eğitim sorumluluğunu büyük ölçüde terk etmiş görünmektedir. Tüm bu kapasite, maalesef test merkezli sistemin kıskacında; kâr odaklı özel okul ve dershanecilik sektörünün kontrolü ve yönlendirmesi altına girmiştir.
Sınav sistemi, artık yalnızca bir ölçme aracı değil, başlı başına bir ekonomik sektör hâline gelmiş; çocukların geleceği üzerinden şekillenen bu düzen, eğitimde adaletin önünde en büyük engellerden biri hâline dönüşmüştür.
13. Merkezileşmeden Yerelleşmeye: Eğitimde Yeni Yönetişim Modeli
En acil reform başlıklarından biri de merkeziyetçilikten uzaklaşmak ve bölgesel/yerel inisiyatifi güçlendirmektir.
Merkezi sistemin hasıl ettiği tek tipleştirici baskı, eğitimi adaletsiz hâle getirmektedir. Oysa: Her bölgenin farklı imkânları, ihtiyaçları ve yetenek havuzları vardır.
Yerel başarı ölçütleri, yerel müfredat uyarlamaları, bölge bazlı yönlendirme sistemleri uygulanabilir. Eğitimde anlamlı dönüşüm, ancak bölgelere sorumluluk verilerek ve merkezî kontrol yerine rehberlik anlayışıyla mümkündür.
14. Tek Tip Sınav Değil, Çok Yönlü Değerlendirme
Bugün artık çocuklarımızı sadece sınava değil, hayata hazırlayan bir sisteme ihtiyacımız var. Gerçek hedef, "sınava hazır genç" değil, hayata, işe, üretime hazır birey yetiştirmektir.
"Üniversite herkesin hedefi" anlayışı, herkesin mesleksiz kalmasıyla sonuçlanmaktadır. Üniversite bir iş garantisi değil, bir yöneliş ve beceri geliştirme alanı olmalıdır.
15. Hayata Hazırlık: Testten Tezgâha, Kitaptan Atölyeye
Bugün test kitaplarının değil, tezgâhların, atölyelerin, tarım alanlarının, laboratuvarların, sahaların ve ustaların dizlerinin dibinin eğitim ortamına dönüşmesi gerekmektedir.
Mesleki eğitim, gerçek bir hayat standardı sunmadıkça, saygınlık da kazanamaz. Bu sebeple; "Zanaatın tozunu yutan da, mikroskop başında ter döken de aynı hayat standardına yakın yaşamalı!"
Son günlerde LGS üzerinden Millî Eğitim Bakanı'na yöneltilen sert eleştirilerde, meselenin özüne inilmediği, polemik yapıldığı açıkça görülmektedir. Eleştiriler samimi olsaydı, sınav sisteminin çocuklar ve aileler üzerinde oluşturduğu ağır yük gündeme getirilirdi. Eğer gerçekten mesele çocukların geleceği olsaydı; onların bir yarış atına dönüştürülmesine, yıllarca maruz kaldıkları stres, kaygı ve değersizlik duygusuna değinilirdi. Ve elbette, çözüm adına "Yeni bir eğitim mimarisine geçmek zorundayız" çağrısı duyulurdu.
Eğer bu modelin temel sorunları ciddi biçimde ele alınmayacaksa; sınav odaklı sistemin pedagojik, toplumsal ve ahlaki yıkımı görmezden gelinecekse; çözüm arayışı yerine sadece hedef gösterme amacı güdülecekse — bu tür eleştiriler eğitim vicdanının değil, siyasal polemiklerin ürünü olur.
Oysa Türkiye artık bu sınav merkezli yapay rekabetin dar kalıplarına sığamaz.
Bu model:
Ama bu gürültüde ne yazık ki ne bağ konuşuluyor ne üzüm…Sadece bağcı hedefte. Ve bu da gösteriyor ki ortada samimiyet değil, siyaset; çözüm değil, çıkar var.
17. Sonuç ve Ortak Çağrı: Medeniyetin İnşası için Elbirliği
Son günlerde LGS üzerinden yürütülen sistematik karalama kampanyaları, yalnızca bir sınavı ya da belirli bir okul türünü değil, aslında çok daha büyük ve derin bir ideali hedef almaktadır. Gündemi meşgul edenler tartışmalarında gerçekten samimiyseler, o zaman şu sorunları yüksek sesle dile getirmelerini bekliyoruz:
Bu ülkenin çocuklarının geleceği tek bir sınava endekslenemez. Merkezi sınav sistemleri, artık ne pedagojik açıdan savunulabilir ne de toplumsal ve ahlaki bakımdan sürdürülebilir durumdadır. Bu yapay ve acımasız rekabet ortamı, hem çocuklarımızın ruh sağlığını zedelemekte hem de eğitimin gerçek niteliğini gölgelemektedir.
Türkiye'nin maarif davası, sadece müfredat tartışmalarının ya da sınav istatistiklerinin ötesinde; bu milletin kültürel varlığını, zihinsel bağımsızlığını ve stratejik geleceğini ilgilendiren en temel meseledir.
Öncelikli çağrımız şudur:
Gelin, eğitim sistemimizi adaletli, güven veren, yerli ve insani değerlere dayalı bir ölçme-değerlendirme anlayışıyla yeniden kuralım. Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli'yle bütünlük içinde tasarlanmış, çağın ihtiyaçlarına cevap verecek yeni bir sınav sistemini birlikte inşa edelim.
Türkiye Yüzyılı'nın Maarif Vizyonu; insanı sadece bilgiyle değil, irfanla; sadece başarıyla değil, şahsiyetle; sadece akılla değil, ahlâkla donatmayı hedefler. Esas gaye, insan-ı kâmildir.
Bu yüzden daha derin ve köklü bir çağrıda bulunuyoruz:
"Başarı" anlayışımızı yeniden düşünmeye, hatta topyekûn dönüştürmeye mecburuz.
Çünkü eğitimde yol almak istiyorsak önce mevcut başarı ölçülerinin dar kalıplarından çıkmamız gerekiyor. Bugün başarı denilince; fazilet değil fayda, hak ve adalet değil rekabet ve güç, tevazu değil kibir ve gösteriş anlaşılır hale gelmiştir. Bu anlayış, insanı insan yapan değerleri silikleştirip, bireyi sadece kendi çıkarına odaklayan bir bencillik düzeni kurmaktadır.
Sınav merkezli bu başarı anlayışı, çocuklarımızı başkasıyla yarışa zorlayarak kardeşliği değil kıyasçılığı, yardımlaşmayı değil öne geçmeyi beslemektedir. Oysa asıl maarifin hedefi; güzel ahlak, derin karakter, topluma fayda bilinci ve yüksek ruh terbiyesidir. Bu iklimde ise maarifin özü zayıflamaktadır.
Bugün "nitelik", yalnızca diploma, makam, unvan ve kazançla ölçülüyor. Oysa bizim medeniyetimizde başarı; inançla yoğrulmuş tevazuda, hizmet bilincinde, adalette, edepte, hayâda, merhamette ve hakikate bağlılıkta aranır.
Bu yapay başarı düzeni, eğitimi bir "elem-sıralama" aracı haline getirirken; hayatı bir yarış pistine, okulu ise sadece sınava hazırlık kulvarına dönüştürüyor. Bu, maarif değil, yalnızca seçme ve sıralama düzenidir.
Gerçek eğitim; rekabeti değil sorumluluğu, başarıyı değil fazileti, notu değil karakteri, sadece bireysel kazanımı değil toplumsal faydayı önceleyen bir sistemdir.
Bu çağrı yalnızca sınav sistemine değil, insanı ve hayatı algılama biçimimize yöneliktir.
Gelin, insanı sadece "başarıyla ölçülen" değil; "olgunlaşan, ahlakla bütünleşen, güzelliği kuşanan ve hayra hizmet eden" bir varlık olarak gören köklü bir maarif anlayışını birlikte inşa edelim.
Ama bunu gerçekleştirmek için önce işe öğretmenden başlamalıyız. Çünkü dönüşümün merkezinde öğretmen vardır.
Öyleyse, geçmişimizin âlim ve ârif insan yetiştiren köklü tecrübesini dikkate alarak, evvela öğretmeni yetiştirecek sistemi kuralım.
Ve artık vakit kaybetmeden, sadece bilgi yığınlarını ölçen değil; ilim ve irfanı, şahsiyet ve hikmeti esas alan yeni bir ölçme-değerlendirme sistemine geçelim.