Beylikdüzü Belediyesi Sınıfta Kaldı…
Geçenlerde Beylikdüzü Belediyesi telefonla hanımı arıyor:
Hanım da "hayır" diyor…
– Kaç puan verirsiniz?
–Sıfır
–Sıfır olmaz, en az bir olur.
–Tamam, o zaman bir olsun...
Diyor...
Bayramlarda, kandillerde, özel günlerde bize süslü yazılarla, dayatma mesajlarını gönderen bu belediyelere biz bir türlü cevap ulaştıramıyoruz... Çünkü belediye başkanlarına cevap vermek mümkün değil… Mesajlarımızı engellenmişler… (Bunlar, sözde halkın adamları ya!.. ) Size dayatmayla süslü mesajlar atarlar ama zatıâlilerine asla kendi mesajınızı ulaştıramazsınız… Bu, hangi partiden olursa olsun değişmeyen bir gerçek… Ne hikmetse, tekelci şımartılmış, soyguncu telefon operatörleri de mobil şirketler de hükümet de bu dayatma mesajlarını engellemiyor… Olan yine vatandaşa oluyor…En basitinden İnsan Hakları, yöneticilerimiz tarafından ihlal ediliyor ve kimse de hesap soramıyor!..
Beylikdüzü’ndeki CHP belediyesinin en iyi tarafı, sizi telefonda saygıyla karşılamalarıdır… Laf yapmada da çok iyidirler… Telefon edersiniz hemen size cevap verirler… Öyle telefon şirketleri gibi kaçak oynayıp, topu taca atarak sizin zamanınızı çalmaz ve de sizi oyalamazlar… Kibar bir konuşmacı sizi memnun edecek nezaketi de gösterir ama iş yapmaya geldi mi ortada yoklar... Sadece şikayetinizi iyice dinlerler…
“02.02.2016 senesinde, evrak kayıt no: 238087” dilekçeme 9 senedir cevap vermediler… Ne yazık ki ısrarla 5-10 defa şikâyetinizi bildirirsin ama karşılığını alamazsınız ya da tersine mantığa sığmayan bir iş yaparlar... Bitişik komşunun arıları sürekli olarak bizim apartmanın sakinlerini soktu ve zarar verdi; ikazlarımıza rağmen baş edemeyince belediyeye şikâyet ettik… Belediyenin yapması gereken, komşumuza gelip, “burası tarım bölgesi değil, imar bölgesi ” diyerek, kovanlarını bahçelerinden kaldırması gerekiyordu…
Belediye, böyle bir icraat yapmadı… Tersine belediyeden gelen görevliler, devlet kurumunun hiçbir zaman yapmayacağı bir suçu da işledi!.. Görevliler, şikâyet edenin ismini de komşuya vermişler… Komşu ise “sen beni belediyeye şikâyet etmişsin” diye bana geldi… Tabii ki ağzının payını aldı… Zaten daha önce de kendine komşularına saygısızlık ve bencillik yapıyorsun diyerek onu ikaz etmiştim… O ise ”o sizi sokan arılar, bizim arılar değil, yabancı arılar” diyerek komik bir cevap vermişti… Ona kovanlarını kaldırması için kendisine ikazda da bulunmuştuk… O ise komşu hukukuna ve kanunlara saygı göstereceğine kovanlarını daha da çoğalttı…
Bu tür olayları Gürpınar’da çok yaşıyoruz, kimse İnsan Haklarına gereken önemi vermiyor ve bencil bir anlayışla kendi keyfine geldiği gibi davranarak insan haklarını ve kuralları ihlal ediyor… Ne yazık ki -yasak olduğu halde- Apartmanlarda dahi kendi keyfi için köpek besleyip, çevreyi rahatsız eden dengesiz insanlar da mevcut…
GÜRPINAR PERİŞAN DURUMDA
Yasemin sokağı 4 aydır plakasız bir kamyon işgal ediyor... Karavan haline getirilmiş kamyonun üstündeki eve çatı bile yapmışlar; trafiği de sıkıntıya sokan bu kamyonu üç-dört defa Beylikdüzü Belediyesine bildirdiğimiz halde kimse bu koca kamyonu sokaktan kaldırmadı… Bir seferinde de telefonda “biz kaldıramayız” diye cevap verdiler…
Daha öncede Beylikdüzü Belediyesine yaptığımız diğer şikâyetlerimiz dikkate alınmadığı için şimdilerde hiçbir şeyi şikâyet edemez hale geldik… Ancak bu ülkede felaketler ortaya çıkınca sürprizler yaşıyoruz!.. Bu geri dönüşler, bize sürpriz değil, bağıra bağıra gelen ihmal edilmiş felaketlerdir… Denetleme, adalet, liyakat, ahlak olmayınca sonuçları da sürpriz değil, tehlikeyi davet etmektir…
Gürpınar, daha önce belediyesi olan kadim bir semttir… Sonradan belediye kaldırılmış ve Beylikdüzü’ne bağlanmış ama Gürpınar’ın kaderi hep aynı kalmaya devam etmiş… Gürpınar, balık haline bitişik bir bölgede olduğu halde en pahalı balığı yine biz yiyoruz… Cuma günleri Gürpınar Pazarında bile bir balıkçı var, o da tekel haline geldiği için fiyatları hep yukarıda tutuyor…
Yöneticiler ise seçim dışında buraya hiç uğramıyorlar ya da transit geçiyorlar… Aslında Gürpınar Mahallesi, zamanında köy statüsünden uzaklaşarak imara açılmasıyla halkın tarlaları arsa olmuş ve yerli halk beklenmeyen büyük paralara kavuşmuş; toprakları (arsaları) pahalanan Gürpınar yerli halkı da bu durumdan memnun olduğu için hiçbir konuda belediyeden şikâyetçi de olmamış… Gürpınar imara açılınca, belediye de halk da para kazanmış ama çevre, toplum ve medeniyet kaybetmiş… Kısacası, alan da memnun satan da… Bu yüzden dünyamızda para uğruna hava, su ve toprağın neden bozulduğunu anlamak da çok kolay… Materyalist anlayışın getirdiği tehlikeler saymakla bitmez…
İMAR REZALETİ SÜRÜYOR
Başlangıçta Büyükçekmece’ye de Gürpınar’a da üç kattan fazla imar verilmemiş… Şimdi ise kayan bölgeler dahil, beş kat bina yapımına izin veridi… Aslında bodrum katlar da eklediğiniz de 7 kat binalar mantar gibi çoğaldı… Bu arada Opet’in karşısına 15 katlı bir bina bile yapıldı… Ne yazık ki çevrenin betonlaşmasına kimsenin bir itirazı da olmadı…
İktidar da İstanbul genelinde betonlaşmayı teşvik edince, mevzuatta hiçbir sorun kalmamış… Materyalist sistem böyle bir şey… Para, çevreden ve insandan önce gelir…Tuvaletlerin, suyun, mezarlıkların parayla olduğu bir garip iklimi yaşıyoruz…Mezarlık ve eski camilerin kurtardığı bir miktar yeşil alan dışında bir yer kalmadı… Gürpınar, deprem bölgesi olmasına rağmen, kayan bölgelere ve imar alamayan arsalara dahi imar verildi ve de gazetelere bile manşet oldu ama yine unutuldu…
Muhtarlıklardaki insan hakları kutusuna benden başka şikâyet mektubu yazıp, atan da yok… Bundan dolayı, bir gün kaymakamlıktan beni çağırıp, çay ısmarladılar... (Cumhurbaşkanına dahi yazdığımız önemli şikâyetlere bile cevap alamayınca, artık ben de toplum için şikâyetlerimi askıya aldım… Yani ıslah oldum.) Hayatım hak aramakla geçti ve çok ekonomik fatura ödedim… Sonunda anladım ki toplum, sıkıntıları hak ediyorsa, bedelini de ödemek zorundadır…
Biz Beylikdüzü - Gürpınar Mahallesinde ikamet ediyoruz... Belediyenin yöneticileri yaya olarak haftada, ayda ya da senede ya da dört senede bir bu caddeleri veya sokakları yaya olarak gezmeli ve görmeli… Ne yazık ki görevliler, hiç kendi keyiflerinden taviz vermiyorlar… Ancak yönetici kadrolarının bazılarının arabayla transit geçtiği zamanlar oluyor ama etrafta neler oluyor, düzeltmeye halkın ihtiyacı var mı diye de bakmıyorlar, zira kendilerine iş çıkarmak da istemiyorlar...
Ben her gün bu cadde ve sokakları mecburen geziyorum… Anlatacak o kadar konu var ki nereden başlasak içler acısı… Yanlış ve eksikleri kaymakamlık dâhil, hepsine ulaştırdık ama hiçbir netice alınamadı…
MOLOZ YIĞINLARI
Durusu Caddesinin tarım Kooperatifi karşısında, yıkılan eski halı saha arkasındaki yaya kısmına molozlar döküldüğü için yaya yoldan geçilemiyordu… Erkekleri geçtik, kadın ve çocuklar mecburi caddeye çıkarak tehlikeye giriyorlardı, çocuk arabasıyla veya engelliler de bu sıkıntıyı daha fazla yaşıyordu...
Tam üç sene belediyeden kimse gelip, bu molozları kaldırmadı, sonunda arsa sahibi gelip -arsası önüne dökülen- molozları kaldırdı ve de arsasının etrafına çit çekti...
Caddelerin, sokakların birçoğu engelli atlama pentatlonu gibi… Beykent’en gelen çift yolun devamı olan Cengiztopel Caddesi tek yoldan çift gidiş-geliş yapılacaktı, 15 senedir sadece söylentisi oldu ama yapılmadı, şimdi ise yapılması zor… Çünkü imarda “yapılması yasak olan bazı binaların” bir kısmı torpilli olarak öne çıkınca yol daraldı…Cadde bitiminde ise bir evin bahçesi garip bir şekilde yolun ortasına kadar çıkmış… Mevzuat buna nasıl müsaade etmiş, hiçbir mantıklı açıklaması olamaz… Kamulaştırma denen kanun orada neden çalışmamış?..
Cengiztopel Caddesindeki bu tek yol, Beykent’ten gelen çift yola sahip, Turgut Özal Caddesine bağlanıyor… Ne hikmetse, Cengiztopel Caddesi’nde tek yolla düşüyor… ileride ise çift yolu olan Dede Korkut Caddesine bağlanıyor…(Aynı caddenin devamına iki veya üç isim vermek de yönetici aklı!) Kısacası arada kalan Cengiztopel Caddesi tek yol olarak arada kaldı… Bu cadde için planlanan çift yol da buharlaşmış oldu… Ayrıca ana cadde olan Cengiztopel Caddesinin alt yapısı da eksik ve de hatalı; caddenin suyu tahliye edilemiyor; yan sokaklara akıyor ve de apartmanları yağmur yağdığında su basıyor…
Gürpınar’da doğru dürüst bir ana cadde zaten yok… Olanlar da şimdiye kadar hiçbir düzeltmeye gidilmemiş… Gürpınar’ı Yakuplu’ya bağlayan ana caddeler, Gürpınar içinde daralıyor ve trafik kaosuna sebep oluyor… Köy içi senelerdir ihmal edilmiş… Daha sonra geliş gidiş yol yerine trafiğe tek istikamet verilmiş… Sorun, yine çözüme kavuşmamış… Caminin yanlış yere yapılması, ana yolun yeniden düzeltilmesini de önlemiş…
Şu anda köy içinden geçen ana caddeler, büyük trafik sıkıntısı yaşıyor… Hele Yakuplu’ya gidiş yolu felaket dar ve meşgul… Belediye, yıkılan eski karakolun yerine devasa bir bina yaptı... Öyle bir bina ki arka yolu genişletmek yerine betonlayarak, daha da daraltı…
YAYA YOLLAR İŞGAL EDİLMİŞ
Gürpınar’da yıkılan eski Belediye ve park alanı (142 otobüsün son durağı) karşısındaki fırın bile kendini yenilerken yaya kaldırımını işgal etmiş, kimse ses çıkarmıyor…
Çünkü onun yanındaki pimapen (PVC) dükkânı da yaya kaldırımını işgal etmiş… O da onun yanındaki köfteciyi örnek almış… Köfteci yaya kaldırımını hem caddeden hem sokaktan tam sıfıra indirmiş, hiçbir makam sahibi de bunlara müdahale etmemiş… Köftenin lezzeti iyi gelmiş olacak ki köfteyi yiyenler de köfteciye “niçin yaya kaldırımını sıfıra indirdin” dememişler…
Kaldırımlar bile park alanı gibi kullanılıyor, yaya kimi zaman caddeye inmek gibi risklere giriyor… Hele çocuklu hanımlar veya çocuk arabalarıyla yaya yürümek, iyice risk taşıyor… Bizde şahsi çıkarlar, sürekli toplumsal çıkarların önüne geçmiştir… Ancak büyük bir felaket olduğunda yazarçizerler, gazeteciler, televizyonlar, sosyal medya harekete geçiyor… Harekete geçse ne olur ki bir ay sonra tepkiler bitiyor, sonra da unutuluyor…
Gürpınar’ın geri kalan kısmı da içler acısı!.. Belediye başkanının bu caddeleri yaya olarak baştan sona kadar gezmesi gerekir… Esnafın %90’ı bütün caddeleri işgal etmiştir… Arabalar, kanepeler, beyaz eşyalar, tencereler, tabaklar, yataklar, yorganlar, masalar, sandalyeler, her türlü eşyalar yaya kaldırımları işgal etmiş vaziyette…
Yaya hakları medeni ülkelerde birinci sıradadır ama bizde maalesef bu çalışmıyor… Bazen caddede yaya kaldırımından yürümek büyük cesaret istiyor… Hele Gürpınar caddesindeki kahvehanenin önü ise bir âlem… Masaları sandalyeleri yaya kaldırımlara koyanları geçtik, herkesin ağzında bir nikotin emziğiyle yaya kaldırımında dikilmesi aileleri yaya kaldırımını terk ederek, mecburen ana caddeye çıkmasına sebep oluyor… Böylece otomobillerle karşı karşıya bir tehlikeye giriliyor…Şikâyetler de fayda vermiyor… Biz de yazıyoruz, anlayana!..
İzmir’de spiker, yaşı geçkin bir Hanıma sokak röportajında soruyor: Peki,CHP Belediyesi yanlış da yapsa oy verecek misiniz?.. Yaşlı hanım: “Evet vereceğim”
Anladım ki insanların büyük bir kısmı çalışmaya veya hizmete değil, ideolojiye oy veriyor… Yapacak bir şey yok… İnsanların mantığa değil, duygulara tabi olduklarını unutmamak lazım…