Merhaba sevgili okurlarım,
Her 10 Kasım sabahı içimde garip bir sessizlik doğar. Sirenler çaldığında, sanki zaman bir anlığına nefesini tutar. Dışarıda yapraklar bile daha yavaş düşer o dakikalarda. Çünkü o an, bir insanı değil; bir ülkenin yüreğini, bir milletin kalbini anıyoruz. O kalbin adı: Mustafa Kemal Atatürk.
Kimi insanlar gelir, yaşar ve gider. Ama bazıları vardır ki; geldikleri toprakların kaderini değiştirirler. Atatürk, işte o insanlardan biriydi. Savaşın yorgunluğundan, yoksulluğun içinden, inancın gücünü doğurdu. Bir milletin “bitti” dendiği yerde, yeniden “başlıyoruz” diyebilen bir yürekti o.
Ben bazen düşünürüm sevgili okurlarım, o yılları gözümde canlandırmaya çalışırım: Yıkılmış bir imparatorluk, perişan bir halk, yorgun askerler, kararmış ufuklar… Ve o manzaranın ortasında bir adam; elinde sadece inanç, akıl ve milletine olan sonsuz güveniyle yürüyen bir lider.
O lider, bir avuç yoldaşıyla Samsun’a çıktığında, aslında yalnızca bir kurtuluş savaşı başlatmadı; bir uyanışın ilk adımını attı.
O, gençliğe “Ey Türk Gençliği” diye seslendiğinde sadece bir hitabe yazmadı; aslında bu ülkenin geleceğini gençlerin yüreğine emanet etti.
O, harf devrimini yaptığında yalnızca yazıyı değil, düşünmeyi de değiştirdi. Kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanıdığında sadece yasaları değil, toplumun vicdanını yeniledi.
Köylüye “Milletin efendisi sensin” dediğinde, bir cümleyle yüzlerce yıllık ötekileştirmeyi sildi.
Ve Cumhuriyeti ilan ettiğinde, yüzyıllardır karanlıkta kalan bir halkın eline meşale tutuşturdu.
Bugün biz o meşalenin ışığında yürüyoruz. Her kitapta, her okulda, her özgür düşüncede o ışığın izleri var.
Ama 10 Kasım sabahları, o ışığın sahibini düşününce içimde bir boşluk beliriyor. Onu hiç görmedim, sesini duymadım. Ama ne gariptir ki, onu hep tanıyor gibiyim.
Çünkü Atatürk, sadece bir lider değil; bu topraklarda doğan her çocuğun kalbine işlenmiş bir duygudur.
Bazen küçük bir çocuğun elinde tuttuğu Türk bayrağında görüyorum O’nu, bazen bir öğretmenin gözlerinde, bazen bir kadının dimdik duruşunda, bazen bir askerin sessiz selamında...
Ve o an anlıyorum ki, Atatürk aslında ölmedi. O, bu ülkenin damarlarında, sokaklarında, fikirlerinde yaşamaya devam ediyor.
Sevgili okurlarım,
Bazı insanlar tarihe adını yazar, bazılarıysa tarihin ta kendisi olur.
Atatürk, bizim için tarih kitaplarının sayfalarında değil, her 10 Kasım’da yeniden doğan bir seste, bir duruşta, bir özlemde yaşamaya devam ediyor.
O yüzden bugün yas değil, minnet günü. Çünkü o bize sadece bir ülke bırakmadı; düşünebilen, sorgulayabilen, umut edebilen bir gelecek bıraktı.
Ve biz, O’nun “en büyük eserim” dediği Cumhuriyet’in emanetçileri olarak, Atamızın izindeyiz.
“Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır; fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.”
— Mustafa Kemal Atatürk
Ve şimdi yine 09.05...
Sirenler çalıyor, yürekler susuyor.
Rüzgâr bile saygı duruşunda bu topraklarda.
Gözlerimiz dolu, başımız dik.
Çünkü biliriz; o gitmedi aslında,
her sabah doğan güneşte,
her çocuğun gülüşünde,
her “Ne mutlu Türküm diyene” de o var.
Zaman geçse de,
kalplerimizdeki yerin hiç değişmedi Atam.
Sen, sadece bir lider değil;
bu milletin sonsuza dek yanan ışığısın.
Ruhun şad olsun Atam…
Işığın hiç sönmesin.
Sevgi Bora
10.11.2025
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.