14.05.2025 09:03:00

"Duvarın Ardında Kalan Adam: Salih Usta"

 

Adımı aldığım dedem, Salih Usta...

Adı köylerde hâlâ bir duvar gibi sağlam, bir harç gibi iz bırakır.

Yalnızca taşla, kerpiçle değil; sözüyle, sözüne kattığı mertlikle de ev inşa eden bir adamdı o. Herkes duvar örerdi, ama o önce vicdanını örer, sonra taşını koyardı.

 

Köy köy dolaşır, yıkık dökük evleri onarırmış. Ama en çok da yıkık gönülleri.

"Duvar sağlam olsun, ama temel dürüstlükten olsun," dermiş.

Hiçbir işini eğri yapmamış. Terazisi şaşmamış. Helal lokmayı, alnındaki terle yoğurmuş bir emek ustasıymış o.

 

Sülaleden sık sık duyarım:

“Adı konana çekmiş bu çocuk,” derler bana.

Gururlanırım. Ama aynı zamanda omzumda dedemden kalma görünmez bir sorumluluğun ağırlığını da hissederim. Çünkü bu topraklarda bazı isimler sadece harf değildir; mirastır, imtihandır, vasiyettir.

 

Dedemle ilgili belleğimde kalan tek sahne...

Kılıçlı Köprüsü’nün üzerinden geçen zamanın içinden süzülüp gelen bir fotoğraf.

Halamların fıstık yeşili duvarına asılmıştı.

Mavi ve siyah örgülü bir çerçevenin içindeydi.

Fotoğrafta, başında şapkayı andırır bir başlık, elinde orakla buğday biçerken görünüyordu dedem.

Yanında oğulları: Rıza, Mustafa, Yüksel ve küçük Ergül…

Zamanla renklendirilmişti fotoğraf ama içinde saklı emek, asla solmamıştı.

 

Oğulları da dedem gibi duvar örmedi belki ama dürüstlükle yaşadılar.

Dedem her tuğlayı koyarken bir öğüt bırakmış olmalı.

"Ev yaparsın, ama önce insan gibi durmayı bil," diye fısıldamış belli ki.

O yüzden oğulları da ne çalarak yükseldi, ne eğilerek yol aldı.

Onlar babalarının onuru gibi dimdik yürüdüler.

 

Salih Usta’nın hikâyesi sadece bir duvar ustasının değil…

Taşların arasına dürüstlüğü harç yapmış bir adamın,

Adıyla torununa istikamet olmuş bir büyük insanın hikâyesidir bu.

 

##

 

Bazen arkadaşlarım, öğrencilerim ve dostlarım soruyor:

“Hocam, bu kadar yoğun temponun arasında nasıl yazıyorsun? Yorulmuyor musun? Biz okurken bile zorlanıyoruz, sen yazarken nasıl taşıyorsun bu yükü?”

 

Gülümsüyorum…

Ve diyorum ki:

“Yazmak benim için bir iş, bir uğraş değil; yazmak benim için bir yaşam biçimi. Nefes almak gibi, uyumak gibi, bazen dua etmek gibi… Yazmak, benliğimin bir parçası.”

 

Yazmak, benim için bir başkaldırıdır.

Sisteme, adaletsizliğe, yozlaşmaya, kabullere, sessizliğe karşı içimde büyüyen sessiz ama derin bir çığlıktır.

Yazmak, hayatın tokadına karşı kalemle verilen onurlu bir cevaptır.

Yazmak, susanların sesi, unutulanların izidir.

 

Ama hepsinden önemlisi...

Yazmak, benim çocuklarıma ve torunlarıma bırakabileceğim en kıymetli mirastır.

Bir arsa, bir ev, bir banka hesabı değil belki...

Ama yıllar sonra bir sandığın içinde bulduklarında sararıp solmuş sayfaları…

Ya da bir köşe başında adımı taşıyan bir kitapla karşılaştıklarında…

Diyecekler ki:

“Bu satırlar babamızın, dedemizin yüreğinden dökülmüş. O da bizim gibi sevmiş, bizim gibi üzülmüş, bizim gibi hayal etmiş. Ama o, bunları kelimelere dökebilmiş.”

 

Yazdıklarım, onlara sadece cümleler değil…

Hayatın içinde saklı dersler, yaşanmışlıklar, gözyaşları ve umutlar olacak.

Ben bir gün gittiğimde, arkamdan konuşulacak çok kelime olabilir ama bıraktığım bu yazılar, çocuklarıma “Babanız kimdi?” sorusunun en dürüst cevabını verecek.

Çünkü yazmak, sadece anlatmak değildir…

Yazmak, kalbini sayfalara açmaktır.

Yazmak, kendi iç dünyanı, en çıplak haliyle ardında bırakmaktır.

 

Bazen kelimelerle sarılırsın evladına…

Bazen kelimelerle teselli edersin torununu.

Ben yazarken onların ellerini tutar gibi hissediyorum.

Sanki her satırda onlara sesleniyor, yıllar ötesinden bir nasihat, bir sevgi bırakıyorum.

 

Yazmak, benim için yaranın kabuk bağlamış kısmını yeniden kanatmaktır…

Ama aynı zamanda, o yaranın üzerine sevgiyle bir merhem sürmektir.

Yazmak, sessiz sessiz ağlamaktır…

Kimsenin duymadığı, ama kelimelerin şahit olduğu bir hıçkırık gibi.

Yazmak, bazen hayata tutulmayan bir mektup; bazen de gelecek nesillere uzatılan bir köprü.

 

Ben yazarken çoğalıyorum…

Yazarken iyileşiyorum…

Ve yazarken bir gün adımı taşıyan çocuklarımın, torunlarımın gözlerinin içine bakabiliyorum.

 

Çünkü biliyorum;

Kelimenin gücü, zamanın tozuna direnendir.

Ve yazılmış her satır, gerçek bir mirastır.

 


Ulaş Salih Özdemir

“İmamoğlu’nu Mahkûm Edemezsiniz!”
Terörsüz Türkiye’ye Doğru Yeni Bir Sayfa
Erdoğan’dan Çiftçilere Destek Sözü
Engelsiz Yaşam Başladı
Kalbi Kırılsa da Vicdanının Sesini Dinliyor
Glütensiz Yaşam Başladı
Ev Kadınlarına Emeklilik Müjdesi
Evlilik Yolunda İlk Adımı Atıldı
Suriye’ye Elektrik İhracatı 3 Katına Çıkıyor
Kilo Sorununu Çözmek İçin Yeni Adımlar Geliyor
23 Yıllık Mücadele Meyvesini Verdi
Türkiye'de "Terörsüz" Bir Gelecek İçin Büyük Adımlar Atılıyor
Erdoğan’dan Kritik Dörtlü Görüşme
Geylan’dan Devlet Bahçeli’ye Ziyaret
Anlamlı Doğum Günü Kutlaması
Öğretmen Servisleri Çarpıştı: 28 Yaralı
HABER / NEZİR KARAYÜN / ADOM AJANS -
Ford İşçileri Almanya’da Grevde
Birçok İlde Hissedildi
Personele Eğitim Atağı
Minik Yetenekler Sahaya Çıkıyor

YAZARLAR

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.