İnsan da Merak Nedir?
Bir çocuk karıncaları izlerken dakikalarca kıpırdamaz. Gözleriyle değil, ruhuyla bakar. Sorar kendi kendine: "Nereye gidiyorlar? Ne taşıyorlar? Neden bu kadar hızlılar?" O çocuğun içinde bir motor çalışır: Merak.
İnsan doğası gereği merak eder. Bilmediğini öğrenmek, gördüğünü anlamlandırmak, görünmeyeni keşfetmek ister. Belki de bizi diğer canlılardan ayıran en temel özellik bu: Bilme arzusu. Merak, aklın kıvılcımıdır. Ne zaman bir şeyleri sorgulamaya başlarsak, işte o zaman gerçek anlamda düşünmeye başlarız.
Ama merak sadece bilim insanlarının laboratuvarlarında, filozofların kitaplarında ya da sanatçıların hayal gücünde var olan bir şey değil. Merak, sokaktaki çocuğun kuşları izleyişinde, yaşlı bir kadının pencereden bakan gözlerinde, genç bir adamın başka bir ülkeye göç etme kararında da vardır.
Yine de tuhaftır: Toplum olarak merakı çoğu zaman bastırırız. "Çok soru sorma," deriz çocuklara. "Her şeyi bilmek zorunda mısın?" diye azarlar kimi insanlar. Oysa her devrim, her büyük icat, her sanat eseri bir soru ile başlamadı mı? “Ya böyle olursa?”, “Peki ya şu neden böyle?”, “Bunun başka bir yolu yok mu?” diye soranlar değil mi dünyayı değiştiren?
Elbette merakın da dozunu kaçırmak mümkündür. Özel hayatlara burnunu sokmak, başkasının sınırlarını ihlal etmek, sadece merakla değil, etikle de sınanır. Ama bu merakın kendisini suçlu kılmaz; onu nasıl kullandığımızdır önemli olan.
Merak, insanın içindeki en kıymetli kıvılcımdır. Sönmesine izin vermezsek, bizi hep ileri taşır. Belki de şu soruyu kendimize sık sık sormalıyız: “Bugün neyi merak ettim?”
Çünkü merak eden insan, öğrenen insandır. Öğrenen insan ise asla yerinde saymaz.