Prof. Dr. İbrahim ÖZTEK
14 MART TIP BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN.
TIBBİYENİN KURULUŞU
Osmanlı imparatorluğunda batılı ve modern anlamda askeri ve sivil birçok yeniliğin mimarı Sultan II. Mahmut (Padişahlığı 1808-1839), Tıbbiyenin de kurucusudur. Yeniçeri ocağı kaldırıldıktan sonra yeni kurulan "Asakir-i Mansure-i Muhammediye" ordusuna askeri hekim yetiştirmek üzere Şehzadebaşı'nda 14 Mart 1827'de "Tıbhane-i Amire" yi kurdu. Tıbhane, Tıp okulu veya Tıbbiye, modern anlamda ilk Tıp Fakültesiydi. Ardından da 1832 yılında "Cerrahhane-i Mamure" yi yani Cerrah yetiştiren ikinci bir tıb okulunu kurdu.
Tıbhane-i Âmire ve Cerrahhane-i Mamure'nin kurulmasında Hekimbaşı Mustafa Behçet Efendi (1774-1832) etkin rol oynadı. Mustafa Behçet Efendi, Farsça ve Arapçanın yanı sıra İngilizce, Almanca ve Fransızca biliyordu. Kardeşi hekim Abdullah Molla ile birlikte çalışıyorlardı. 1836 yılında "Tıbhane ve "Cerrahhane birleştirilerek, "Mekteb-i Tıbbiye" (Tıp Okulu) adı ile Gülhane'deki Otlukçu Kışlası'na taşındı.
Okul, Batıdaki benzerlerine göre yeniden düzenlenerek "Mekteb-i Tıbbıye-i Adliye-i Şahane" (“L’Ecole Adliyée Impériale de Médecine” Daha sonra da okul 17 Şubat 1839 tarihinde, şimdiki Galatasaray lisesinin bulunduğu yere taşınarak, “L’Ecole de Médecine de Galata-Sérai”) adını aldı.
SON DERECE GÖRKEMLİ BİR ŞEKİLDE DÜZENLENEN AÇILIŞ TÖRENİNE BİZZAT SULTAN II. MAHMUT KATILDI VE ÖĞRENCİLERE ŞÖYLE HİTAP ETTİ.
"Çocuklar, bu yüksek binaları Tıp Okulu şeklinde düzenleyerek, adını Mekteb-i Tıbbıye-i Adliye-i Şahane koydum. Burada insan sağlığının hizmetine çalışacağından, bu okulu diğerlerine üstün tuttum.
Tıp Fenni burada Fransızca öğrenilecektir.
Ancak burada hatırınızdan bir soru geçecektir. Acaba bizim dilimizde yazılmış tıp kitapları yok mudur ki, yabancı dille öğrenimi üstün tutuyorsun diyeceğinizi bilirim.
Bunu aynen benimserim ve size karşılık olarak şimdilik bazı sakıncalar ve zorlukların bulunduğunu hatırlatırım.
Her ne kadar hekimliğe ait pek çok kitap mevcut ise de önceleri Avrupalılar da bu kitapları almış, dillerine çevirmiş ve okutmuşlardır.
Lâkin bu kitapların aslı Arapça yazılmış olup, uzun süreden beri İslam bilginleri tarafından okunup öğretilmekten vazgeçilmiş, ilim terimlerini bilenler de yavaş yavaş azalmış olduğundan, bu kitaplar bir yana atılmıştır.
Böylece bunları okuyup, dilimize çevirmek hem güçtür, hem de uzun zaman istemektedir.
Avrupalılar geçen yüzyıl tıp öğreniminde ilerlemeler ve buluşlarla hekimlik bilgisini geliştirmişlerdir.
Bu bakımdan elimizdeki kitaplar onlarınkine bakarak biraz eksik görünmektedir.
Arapça yazılmış kitapların Türkçeye çevrilmeleri imkansız olduğu gibi, böyle bir eğitim için en az on yıl Arapça öğrenmek ve beş - altı yıl da Tıp öğrenimi yapmak gerekir.
Halbuki bizim beklemeye vaktimiz olmadığı gibi, yurdumuzun ve ordularımızın büyük ihtiyacı olan hekimleri bir an önce yetiştirmek ve daha sonra batılı tıp kitaplarını Türkçeye çevirerek yeniden Türkçe tıp kitaplarını meydana getirmek zorundayız.
Size Fransızca okutmaktan maksadım Fransız dilini öğretmek değildir.
Hekimlik fennini öğrenip, yavaş yavaş yurdumuzun her köşesine yaymaktır. (Sultan Mahmut, konuşmasının burasında yanındaki Muallim-i Evvel (Ordinaryüs Profesör) Dr. Charles Ambroise Bernard (1808-1844)'ı eliyle göstererek) Bu zatı özellikle sizin için getirttim.
Avrupa'nın birinci sınıf hekimlerinden olup, gayet yetenekli ve bilgili bir kişidir.
Kendisinden ve öteki hocalardan hekimlik öğrenin ve yavaş yavaş Türk dili üzerine bu ilmi yayın.
Çünkü tabip sıfatı ile birçok ne idüğü belirsiz yabancı kişilerin yurdumuzda yerleşmesinden, şurada burada şarlatanlık yapmalarından memnun değilim.
Allah'ın izni ile okulunuzu bitirerek diplomalarınızı aldıktan sonra büyük rütbelere erişeceğiniz kesin bir hakikat olduktan başka, okulda bulunduğunuz sürece, her çeşit ihtiyaçlarınızın en iyi bir biçimde temin edildiğini belirtmek isterim.
Yiyeceklerinizde sıcak kebaptan, soğuk çileğe kadar vardır.
Ötekiler de bunların benzerleridir.
Sizlere bir üstünlük işareti olmak üzere, yaptırmış olduğum nişanlarınızı bu hafta içinde göndereceğim.
Sizlere Ulu Tanrı'dan başarılar dilerim. İstemek sizden, vermek bizden."
II. Mahmut, Tıbbiyeyi bilimsel bir anlayışla kurdu. Bir gün burada tıp öğretiminin Türkçe verilmesini istiyordu. Hangi dinden olursa olsun, bütün Osmanlı Uyruklu kişileri buraya kabul edileceğini de duyurdu.
Çok geçmeden II. Mahmut ‘un öngörüsü gerçekleşti. 1866 ‘da Tıbbiye’ de öğretim dili Türkçe oldu. Tıbbiye öğrencileri için Türkçe ‘ye çevrilen kitaplar yazıldı.
Okula Avrupa‘ dan koleksiyonlar ve laboratuvar malzemeleri getirtildi. Tıbbiye yıllar içinde çağdaş bir tıp okulu haline geldi. İçinde fizik ve kimya laboratuarı, kemikhane, nebatat (botanik) bahçesi ve zengin bir kütüphane kuruldu.
1847 yılında tıbbiyeyi ziyatet eden İskoçyalı yazar-seyyah Charles MacFarlane İstanbul’daki tıp okulunun Paris ve Viyana tıp okullarından hiçbir farkı olmadığını belirtiyor.
Tıbbiye ilk mezunlarını 1843 ‘te verdi. Okulun eğitim öğretim süresi 9 yıla çıkarıldı. Avrupa ‘ya tıp mezunları gönderilmeye başlandı.
İslam dünyasında insan cesetleri üstünde otopsi yapmak yasak olmasına rağmen Tıbbiye‘ de 1841’den itibaren insan kadavraları da kullanılmaya başlandı.
Mektebi Tıbbiye‘ de çağdaş anlamda en kapsamlı yenilik ise 1933’te Üniversite Reformu sırasında yapıldı. Okul her bakımdan modernleştirildi.
Sonuçta Tıbbiye, Türkiye‘de modern tıp biliminin, pozitif bilimlerin, akılcı ve bilimsel düşüncelerinin karargahı oldu.
İbni Sina’lar, Biruni’ler, Sabuncuoğlu Şerefettin’ler, Akşemseddin’ler, Hulusi Behcet’ler, Gazi Yaşargil’ler, Aziz Sancar’lar ve Uğur Şahin’ler gibi dünya tıbbına yön vermiş nice tıp alimlerimize selam olsun.
Tıbbiyeliler, savaşan Mehmetçikle omuz omuza Trablusgarp, Balkan, Çanakkale, Kurtuluş ve Kıbrıs savaşında yer aldı ve yaraları sardı. Çanakkale savaşına katılan tıbbiyelilerin tamamı şehit olduğu için tıbbiye altı yıl mezun vermedi. Ruhları şad olsun.
Yurdumuzun ve İstanbul’un işgali günlerinde Tıbbiyeliler, Tıbbiyeli Hikmet önderliğinde, Tıbhane-i Amirenin 92 kuruluş günü olan 14 Mart 1919 günü Haydarpaşa’daki tıbbiye binasının kuleleri arasına İstanbul’un her yerinden görülebilecek büyüklükteki Türk bayrağını asarak, düşmana korku saldı. Ki o gün Tıbbiye binası işgal kuvvetlerinin karargahı idi.
19 Mayıs 1919 ‘da Atatürk’le birlikte Bandırma Vapuru’yla İstanbul ‘dan Samsun’a gidenler arasında üç de Tıbbiyeli vardı. Bunlar Tabip Albay İbrahim Tali (Öngören) , Tabip Binbaşı Refik (Saydam) ve Tabip Yüzbaşı Behçet Adil (Feyzioğlu)‘ydu.
14 Mart Tıbbiyeliler için çok büyük bir anlam taşımaktadır. Yalnız bu gün basit bir kutlama günü değildir. Bu gün çağdaşlaşmanın, bilimselleşmenin, modernleşmenin, savaşan Mehmetçiğin yaşam iksiri olmanın, düşmana karşı koyma, işgal baskı ve zulme karşı başkaldırmanın, istiklal mücadelesinde bayraklaşmanın kutlanmasıdır. Nihayet bugün, milletimizin Akıl ruh ve beden sağlığına sahip bireyler olarak yetişmesini sağlayacak emektarların kutlama günüdür.