Yeni Dönemin Pedagojisi Nasıl Şekillenecek?
Yeni dönemde pedagojik anlamda köklü bir değişim olacağını düşünmeyelim. Çünkü pedagoji aslında çocuk bilimi demek. Çocuklar veya eğitim ihtiyaçları ne kadar değişse de pedagojinin temelleri aynı. Pandemiye bağlı olarak yaşanan psikolojik meselelerin çözümü için öğretmenler daha hassas ve duyarlı olacaklardır elbette. Ama uzaktan eğitim veya hibrit çözümler pedagojik anlamda büyük dönüşümler gerektirmiyor. Sadece yöntemlerde bazı revizyonlar yapmak gerekiyor. Konuya biraz farklı girdim belki ama maalesef son zamanlarda teknoloji ve pedagojiyi aynı hızda koşturmaya çalışıyoruz. Hâlbuki teknoloji ne kadar hareketliyse, pedagoji o kadar ağırbaşlı olmalı. Birisi koşarken diğeri adımını bile atarken ihtiyatlı davranmalı. Çünkü bir yandan eğitimde istikrar isterken, bir yandan da değişime duyduğumuz ihtiyacı dile getiriyoruz. Bu iki alanın mutlaka dengelenmesi lazım. Ama bu dengeyi sağlarken de sistemleri ters yüz edecek girişimlerden uzak durmamız gerekir. Yeni dönem bence çok iyi başladı. Ve çok da iyi bir şekilde devam edecek. Okulların bu sene kapanmamasını diliyoruz. Böylece eski gündemimize yeniden dönmek, 2023 Eğitim Vizyon Belgesinde yazan satırları yeniden hatırlamak, kısacası bıraktığımız yerden devam etmek istiyoruz.
Teknoloji Ve Eğitim Uyumu İçin Neler Öngörülüyor?
Teknoloji ve eğitim uyumu konusunda Türkiye birçok ülkeye göre zaten çok ileride. Yurt dışında okul ziyaretleri yaptığımızda, birçok okulun teknolojik anlamda sahip oldukları donanımın Türk okullarına göre daha zayıf olduğunu görebiliyoruz. Ancak uyumun sağlanması için altyapının da iyi olması gerekiyor. Eğer çukurlarla dolu bozuk bir yolda gidiyorsanız, kullandığınız arabanın kaç kilometre hız yaptığının bir anlamı kalmıyor. Veya şöyle söyleyelim. Eğer yol bozuksa, Ferrari ile külüstür bir araba hız anlamında eşitleniyor. Bu yüzden altyapıyla birlikte izlenecek yol ve yöntemlere de yoğunlaşmak gerekiyor. Pandemi sonrasında bu uyum daha da güçlenmek zorunda. Hibrit modelin pedagojik altyapısın güçlendirmek için ülke çapında öğretmen eğitimlerinin düzenlenmesi elzem görünüyor. Yeni bakanımızın özellikle bu konuyu öncelikleyeceğini önümüzdeki aylarda göreceğiz. Uzaktan eğitimin verimli olabilmesi için teknolojik altyapının yanında, öğretmenin uzaktan eğitimin gerektirdiği yaklaşımlara da hâkim olması gerekiyor. Web 2.0 araçlarının kullanımına yönelik lokal ve ulusal çapta öğretmen eğitimlerinin düzenlenmesi, bu uyumu güçlendirecek bir adım olur. Öğretmenlerimiz sınıfta öğrencinin dikkatini çekmek ve merakını cezbetmek için gereken birikime sahipler. Ancak ekran karşısında bunu yapabilmek farklı gayretler ve yöntemler gerektiriyor. Eğer öğretmen canlı derslerde sunumunu yapar ve dersi kapatırsa, bu dersin bir Youtube videosundan farkı kalmaz. Yani bu uyumun sağlanması için en kritik madde öğretmenlerin eğitilmesi. Ayrıca bakanlık tıpkı okuma kitaplarıyla ilgili bir tavsiye listesi hazırladığı gibi, kullanılabilecek asenkron programlarla ilgili de bir tavsiye listesi ve kılavuz hazırlamalı. Eğitim ve teknoloji uyumunu sağlamak için çok fazla ücretsiz kaynak var ancak öğretmenlerin birçoğu bundan bihaberler. Sadece araştıran ve mesleki gelişimine önem veren öğretmenler bu kaynaklara ulaşabiliyor ve kullanabiliyorlar.
Yeni Dönemin İnovatif Yaklaşımları Neler Olacak?
Doğa bilimlerinin konusu olan robotla sosyal bilimlerin konusu olan insan, endüstri 4,0 olarak adlandırılan yeni bir dönemin eşiğinde birbirine ilk kez bu kadar sokulmuştur. Ve bu yakınlaşmadan yönetim bilimleri de dâhil olmak üzere birçok alanda büyük değişimlere sebep olacak yeni modeller ve yaklaşımlar oluşması kaçınılmaz görünmektedir. Özel okul reklamlarında sıkça gördüğümüz bir tasarım var; Robotla el tutuşan çocuk… Bu görsel insanı hem ümitlendiriyor, hem de korkutuyor. Çünkü robotla insanın yakınlaşmasının nelere gebe olacağı daha net olarak bilinmiyor. Ama şu kesin, Robotların işimizi elimizden alacağından korkmak yerine, robotların yapamayacağı şeylerin üzerine odaklanmamız lazım. Bu anlamda yeni dönemin en inovatif yaklaşımı, robotların asla beceremeyeceği sevmek, muhabbet duymak, ilgi göstermek veya gönül vermek gibi kavramlar üzerine yoğunlaşmak olabilir. Eğitimin yüzlerce farklı tarifi var. Ama bunların içinde muhtevası en geniş olanı şudur diyebilirim; “Eğitim gönüllere dokunmaktır!” Gönüllere dokunan bir eğitim sistemi oluşturmak için insana ihtiyacımız var. İnsanları kazanmak için de sevgiye, ilgiye ve muhabbete mecburuz. Zaten eğitime en çok yakışan kelimeler de bunlar. Yeni dönemde akademik olarak kritik öneme sahip diğer bir konu da öğrencilerin bireysel gelişimlerinin desteklenmesi için derslerin seviyelendirilmesi. Çünkü dijital uygulamalar genellikle öğrencilere bireysel gelişim fırsatı sunuyor. Yani öğrenciler aynı programı kullanıyorlar ama her biri kendi potansiyellerine göre farklı seviyelerde ilerliyorlar. Bu yöntemi aslında inovatif bir yaklaşım olarak değerlendirmek de çok doğru değil çünkü defter üzerinde yapılan ders planlarında bile öğrencilerin bireysel farklılıkları göz önüne alınarak ona göre bir plan hazırlanması gerekiyordu. Bir aralar ders planlarına eklenen farklı zekâ türlerine göre etkinlik planlamaları da bunun bir ispatı aslında. Ama yeni dönem bu uygulamayı artık bir lüks olmaktan çıkarıyor ve hepimiz için bir mecburiyet haline getiriyor. Bu noktada en büyük görev de öğretmene düşüyor elbette. Öğretmen sınıftaki öğrencilerini tanıyacak, herkese kendi ilgi ve yeteneklerine göre farklı etkinlikler ve ödevler hazırlayacak. Ülke çapında aynı müfredatın uygulanması bu uygulamalar için asla bir engel teşkil etmiyor. Çerçeveyi bakanlık çiziyor belki ama o çerçevenin içini dolduracak olan öğretmendir. Nasıl ki ressamlar aynı boyaları kullanarak birbirine hiç benzemeyen eşsiz eserler ortaya çıkarabiliyorlar. Öğretmenler de belirlenen çerçevenin içini öğrencilerin ihtiyaçları doğrultusunda şekillendirebilirler. Doğru Cevap Eğitim Kurumları ve bazı kurumlar bu konuda öğretmen eğitimlerini geçen yıl başlattığını biliyoruz..
Okul İklimi Yeni Döneme Göre Nasıl Uyarlandı?
Bakanlık tarafından yeni dönemin pandemi koşulları göz önüne alarak bazı tavsiyeler yayınlandı. Ama bu tavsiyeler yeterli mi? Her okul kendi içinde sağlık ve güvenlik konularını önceleyerek kendi planlarını oluşturmalı. Rehberlik servisleri önceki yıllardan farklı olarak okul içinde çok daha aktif olarak konumlanmalı. Çünkü yaklaşık iki yıldır evde olan öğrencilerin ciddi bir desteğe ihtiyaçları var. Tabii evde kalmak sadece çocukları değil yetişkinleri de etkiledi. Bu yüzden yeni dönemde rehberlik faaliyetlerine anne babalar daha sık bir şekilde dâhil edilmeli. Öğrencilerin sağlıkla ilgili kaygılarını giderebilmek için pandemi süreciyle ilgili doğru bilgilendirilmeleri çok önemli. Çünkü kaygıyla korku arasında şöyle bir fark var. Kaygının nesnesi yoktur. Nesne belirlendiğinde kaygı, korkuya dönüşür. Ve korkularla baş etmek, kaygıyla baş etmekten çok daha kolaydır. Bu yüzden başta rehberlik öğretmenleri olmak üzere, bütün eğitim kadrosu öğrencilerin en çok neyden kaygılandıklarını tespit etmeli, daha sonra bu korkuyla baş edebilmeleri için gerekli bilgilendirmeleri yapmalıdır. Yeni dönemde en önemlisi öğrenciler mutlu öğretmenler görmeliler. Çünkü bu dönemde maruz kaldıkları kötü haberlerin oluşturduğu zararları gidermek için en etkili ilaç güler yüzdür. Okullarda korkutmayan ama tedbir almanın gerekli olduğu konusunda farkındalık oluşturan bir yaklaşım şart. Bir okulda güzel bir iklim oluşturmak uzun sürer. Ama iklimin bozulması için bir gün bile yeterli olabilir. Bu yüzden yeniden sınıflarına ve arkadaşlarına kavuşan öğrencilere yaklaşım tarzları çok hassas bir şekilde ayarlanmalı ve öğrencilerimizin ruh dünyalarını iyileştirmek için her türlü adım atılmalıdır. Ağustos ayındaki açıklamasında, 35.000 üzerindeki uzmanla okullarda bu hizmetin verildiğini sayın bakanımız ifade etmişti. Özel eğitim kurumlarında ise bu konuda sıkıntı olabileceğini öngörmüyoruz.
Öğretmen – Öğrenci Etkileşiminde Yeni Dönemi Belirleyen İlkeler Neler Olacak?
Öğrenci-öğretmen etkileşiminde mevcut olan temel prensipler, dönemlerden bağımsız olarak vardır. Yani milattan önceki dönemlerde geçerli olan sağlıklı iletişim kuralları hala geçerlidir. Bu iletişimin merkezinde ise sevgi ve saygı vardır. Çocuklarımız maalesef uzunca bir süredir dış dünyadan hep kötü mesajlar alıyorlar. Sosyal medyada, oynadıkları oyunlarda veya seyrettikleri televizyon programlarında onları iyiye ve güzele yönlendirecek örnekleri bulmak kolay değil. Bu yüzden evin ve okulun önemi önceki dönemlere çok daha fazla diyebiliriz. Ebeveynler çocuklarını dış dünyanın tehditlerinden koruyabilmek için kendilerine sıkı bir ev içi müfredat hazırlamalı. Okullar da ailelerle işbirliği yaparak evde başlayan bu iyileşme hareketine destek vermeli. Özgür Bolat’ın iletişimle ilgili söylediği çok güzel bir cümle var: “Ekran bağımlılığı aile içi iletişimsizliğin sebebi değil, sonucudur.” Yani çocuklar ekran karşısında oldukları için aileleriyle iletişimleri zayıflamıyor. Aksine aile içi iletişim zayıfladığında, çocuklar ekrana yöneliyorlar. Aynı durum okulda da geçerli. Öğretmeniyle sağlıklı ve güven temelli bir iletişim kuramayan öğrenciler, okulu benimsemekte zorlanıyorlar. Ve çocuk evden ve okuldan uzaklaşmaya başladığında, genelde istemediğimiz şeylere yaklaşıyorlar. Avustralyalı yazar Nigel Marsh bir TED konuşmasında şöyle demişti; “Dışarıda binlerce insan var. Bu insanlar hiç hoşlanmadıkları kişileri etkilemek için, hiç ihtiyaç duymadıkları şeyleri satın almak uğruna nefret ettikleri işlerde, uzun saatler boyunca çalışıyorlar ve sessiz, çaresiz ve berbat hayatlar yaşıyorlar.” İşte aileler ve öğretmenler bu cümlede ifade edilen durumu çocukların yaşamaması için el birliği içinde gayret göstermelidir. Eğer çocuklarımızın değerli bir amaca sahip olmalarını sağlayamazsak, eğitim de okul sonrası iş hayatı da anlamını kaybeder. Aynı Marsh’ın tarif ettiği gibi toplumda donuk, anlamsız ve amaçsız insanlar birikmeye devam eder. Ama çocuklarımız doğru gayeler edinirse hem okul hayatları hem de iş hayatları anlam kazanır.
Öğrenme Kayıplarının Telafisi İçin Nasıl Bir Program Uygulanacak?
Öğrenme kayıplarının telafisi için ulusal düzeyde bir tedbir programı açıklanmadı. Okullar ve öğretmenler kendi imkânları doğrultusunda bazı planlamalar yaptılar. Bazı özel okullar öğrencilerini biraz erken çağırarak okulların açılmasından önce telafi çalışmaları yaptılar. Ancak asıl yapılması gereken telafi çalışmalarını bir yıla yayarak sürdürmek olmalıdır. Çünkü öğrencilerin hangi konuda eksik olduklarını hemen tespit etmek çok kolay değil. Derslere giren öğretmenler öğrencilerin eksiklerini ilerleyen süreçte tespit etmeli ve bu eksikleri gidermek için telafi çalışmaları yapmalıdır. Bu çalışmalar, farklı öğrenciler için hazırlanmış ödevler, velilerin bilgilendirmesi yoluyla evde bazı çalışmaların yapılmasının sağlanması şeklinde sürdürülmelidir. Bu arada şunu da belirtmek isterim. Öğrencilerin müfredat anlamında geri kaldıkları konuların telafisini yapmak çok zor değildir. Özveriyle çalışan öğretmenlerin bu sene bütün eksikleri kapatacaklarına dair inancım var. Bizim asıl yoğunlaşmamız gereken konu öğrencilerin psikolojik durumlarına odaklanmaktır. Bizler yetişkinler olarak eğitime siyaseti alet etmezsek, sosyal medyada hiçbir kesime fayda sağlamayan yıpratıcı kampanyalardan uzak durursak ve merkeze sadece öğrencilerin geleceğini alarak düşünürsek, sonuç iyi olacaktır. Çünkü çocuklar yetişkinlerin kavgasını uzaktan da olsa izliyor ve etkileniyorlar. Mesela okulların açıldığı ilk gün birkaç kalabalık okul bahçesi fotoğrafını binlerce kere paylaşılıp, “Online eğitime devam” etiketiyle paylaşımlar yapıldı. Çocuklar sosyal medyadalar ve bunlardan etkileniyorlar. Çocukların okulların açılış sevincini kursaklarında bırakmaya hiçbirimizin hakkı yok. Gizli gündemler bize çok zarar veriyor. “Okullar açılmasın” diye slogan atanların meselesi gerçekten sağlık kaygısı mı, yoksa başka gizli gündemler mi var diye düşünmek lazım. Çünkü sosyal medyadaki dezenformasyon en çok çocuklarımızı etkiliyor.
Hami Koç
Eğitimci - Sosyolog