Şahsiyetin Korunması Bağlamında Beş Alanın Korunması
Müslüman bir kişinin Kur’an-ı Kerim ve Hz. Muhammed’in örnek ve önderliğinde tevhit ilkesi ile uyumlu sahih bir iman, imanın gereği ibadetler, güzel ahlak (Kur’an ahlakı), adalet, merhamet, güven, doğruluk…Vb değerlerle şahsiyetini inşa etmesi istenmiş, bunun yolu da ona gösterilmiştir.
Bu yol; kişinin Kur’an-ı Kerim ile kimliğini inşa etmesi, Allah Resulü (s.a.v.)’in sünneti ile karakterini şekillendirmesidir. Şahsiyetin Türkçedeki karşılığı kişilik/belirgin özelliktir. Kişilik, bir kimsenin kendisine özgü belirgin özelliklerin bütünü demektir.
Yüce dinimiz insanın şahsiyetini koruması, insanlığın barış, güven ve huzuru için beş temel alanın korunmasını öğütlemiştir. Dinimizdeki bütün hükümlerde bu hedefin gözetildiğini görmekteyiz. Bu beş alan şunlardır:
Mümin, canını, beden ve ruhunu her çeşit tehlikeden korumakla yükümlüdür. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruluyor: “Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın.” (Bakara Suresi, 195)
İslâm’da insan hayatı, kutsal ve dokunulmazdır. Hayat, Allah’ın bize ihsan ettiği en büyük nimet ve emanettir. Bu sebeple dinimiz insan hayatını her türlü saldırıdan korumuş, insanların canına haksız yere kıymayı haram kılmış, kan davaları yasak kapsamı altına alınmış, intihar haram kılınmış, hayatı tehlikeye düşüren şeylerden kaçınılması istenmiştir. İşkence ve zulüm (düşmana bile) yasaklanmış, savaşta kadın, yaşlı, çocuk ve din adamlarının öldürülmemesi istenmiştir.
Mal da can gibi dokunulmazdır. Bir kimsenin canına kıymak nasıl haram ise, haksız yere malının elinden alınması da haramdır. Sevgili Peygamberimiz veda hutbesinde şöyle buyurmuştur: “Ey insanlar, bu günleriniz nasıl mukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay ise, bu şehriniz (Mekke) nasıl mübarek bir şehir ise; canlarınız, mallarınız ve ırzlarınız da öyle mukaddestir, her türlü saldırıdan korunmuştur.”
Yüce dinimiz kazancı meşru yollardan elde etmeyi emretmiş, elde edilen kazancın korunması için maddi ve manevi tedbirleri almıştır. Örneğin, hırsızlık, gasp, yağma, rüşvet, kumar, dolandırıcılık, aldatmak, hile, karaborsa, tefecilik, faiz gayr-i meşru kazanç yolları olarak kabul edilerek yasaklanmıştır. Ayrıca zekât, sadaka ve benzeri uygulamalarla başkalarının hakkını gözetmeyi de prensip haline getirmiştir. Bütün bu tedbirler mal emniyetini sağlamak içindir. Kimsenin malına dokunulamaz. Başkasının mülkünde tasarruf edilemez.
Yüce Allah buyuruyor ki; “Mallarınızı aranızda haksız sebeplerle yemeyin. Kendiniz bilip dururken, insanların mallarından bir kısmını haram yollardan yemeniz için o malları hakimlere (idarecilere veya mahkeme hakimlerine) vermeyin.” (Bakara Suresi, 188)
İnsan dünyada yaptığı her şeyin hesabını verirken malını nereden kazanıp nereye harcadığından da sorgulanacaktır. Bunun için Müslüman önce kazancının meşru olmasına dikkat etmeli, sonra da onu, hesabını kolaylıkla vereceği şekilde harcamalıdır.
Dini korumak demek, her şeyden önce dinin emir ve yasaklarını kişinin hayatına aksettirmesi ve onları uygulaması demektir. Dinî yükümlülüklerini yerine getirmeyen insanın din duygusu zamanla zayıflar ve Allah korusun bir gün tamamen körelir. İnsan için bundan daha büyük bir kayıp düşünülemez.
Kişilerin istedikleri dini serbestçe seçmeleri, seçtikleri dinin kurallarını hiçbir müdahale ve sınırlamaya maruz kalmadan uygulayabilmeleri, kendi dinleriyle ilgili eğitim almaları en tabii haklarıdır.
Rabbimiz, herkese dini inanç konusunda tercih hakkı verirken zorlama yapılmamasını emretmiş, Müslümanlara da insanlığı hak dine (İslam’a) davet etmeleri görevini vermiştir. “Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır, onlara karşı en güzel metotlarla mücadele et.” (Nahl Suresi, 125)
İnsanı diğer varlıklardan ayıran temel vasıf akıldır. Dini mükellefiyetlerin ilk şartı akıldır. Ancak aklı olanlar, Allah’ı tanımakla ve O’nun emir ve yasakları ile yükümlüdürler. Aklını yitirenlerden ilahi yükümlülük kalkar. Kur’an-ı Kerim’de 70 ten fazla ayette “düşünmez misiniz? akıl etmez misiniz?” gibi sözcüklerin tekrarlanması ile aklın önemine vurgu yapılmıştır. Bunun içindir ki İslâm, insana aklını koruma görevi vermiş ve akla zarar verecek davranışlardan sakınmasını öğütlemiştir.
İslam, aklın muhafazası için birtakım hükümleri getirmiştir. Aklı dumura uratan her şey yasaklanmıştır. Örneğin; içki ve uyuşturucu maddeleri kullanmak dinimizde yasaklanmıştır. “Ey iman edenler! İçki, kumar, (tapınmaya mahsus) dikili taşlar, fal okları ancak şeytanın amelinden birer murdardır. Onun için bunlardan kaçının ki muradınıza eresiniz.” (Maide Suresi, 90)
Neslin muhafazası için yapılması gereken şeylerin başında aile kurumunun korunması ve desteklenmesi gelmektedir. Bu sebepli dinimiz insanları evliliğe teşvik etmektedir. Sevgili Peygamberimiz; “Gençler, içinizden evlenmeye gücü yeten evlensin. Zira evlenmek gözü (haramdan) daha çok yumdurucu, iffeti daha çok koruyucudur…” buyurmuştur.
Zina ise gayri meşru bir ilişkidir. Aile yuvasının kurulmasına engel olmakta, kurulan aile yuvalarının ise dağılmasına sebep olmaktadır. Rabbimiz bu konuda şöyle buyurmuştur: “Zinaya yaklaşmayın. Çünkü o, son derece çirkin bir iştir ve çok kötü bir yoldur.” (İsra Suresi, 32) İslam, neslin korunması için Müslümanları evliliğe teşvik etmiş, evlilik dışı haram ilişkiler dahil her türlü sapkın ilişkileri yasaklamıştır.
Oluşturulan şahsiyetin korunması için bu beş alanın korunması çok önemlidir. İnsanın dünyada sağlıklı ve mutlu bir şekilde yaşaması; kendisine, ailesine, topluma ve hatta insanlığa yararlı hizmetlerde bulunması ve bu sayede ahirette ebedi mutluluğu kazanması için Allah Teâlâ onu yeryüzünde yalnız bırakmamış ve gönderdiği elçilerle ona yardım etmiştir.
Ne mutlu, Allah’ı tanıyan ve O’nun gönderdiği elçilere uyanlara.
Fahri SAĞLIK
Emekli Müftü
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.