Sessiz Çığlıklar: Kadın Cinayetleri ve Toplumsal Sorumluluğumuz
Her gün yeni bir kadın cinayeti haberiyle uyanmak, sıradanlaştı artık. Oysa her biri bir hayat, bir anne, bir kız evlat, bir dost, bir umut demekti. “Yine mi?” diye sormaktan, başımızı öfkeyle öne eğmekten başka ne yapabiliyoruz?
Kadın cinayetleri sadece bir adli vaka değil; bu toplumun aynasıdır. Bir kadının öldürülmesi, onun kıyafetini tartışmakla, "beni terk etti" bahanesini haklı bulmakla, şiddeti sıradanlaştırmakla başlar. "Aile içi meseledir" denip görmezden gelinen her tokat, bir gün ölümcül bir darbeye dönüşebilir.
Bir kadın, yaşamak istediği için öldürülüyor. Boşanmak istediği, hayır dediği, çalışmak, okumak, özgür olmak istediği için hedef oluyor. Bu cinayetler; bireyin değil, sistemin ve kültürel kodlarımızın bir sonucudur. Yasalar caydırıcı değilse, adalet gecikiyorsa, eğitim sistemi eşitlikçi değilse, suç ortaklığı da susan toplumdadır.
Kadın cinayetlerini durdurmak için önce dili değiştirmek gerek. Medyada “aşk cinayeti” değil, “kadın cinayeti” diyebilmek... Failleri "sevdiği için kıskandı" diye aklamamak gerek. Ardından eğitimi, hukuku ve toplumsal değerleri yeniden kurmak...
Bu mücadele yalnızca kadınların değil, insan kalmak isteyen herkesin sorumluluğudur. Çünkü bugün sustuğumuz her cinayet, yarın bir başka kadının çığlığına dönüşebilir. Ve her çığlık, aslında biraz daha insanlığımızdan eksiltir.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.