SEYİT ŞEYH NEBİ
(Ağır Mızrak)
Derler ki, evliya ve enbiyaların diyarıdır Şanlıurfa. Tastamam doğrudur bu söz!
Veliler, alimler gelip, geçmiştir bu şehirde vakt-i zamanda...Şeyh Nebi de bu zatlardan biridir kuşkusuz..!
Şimdi kimdir bu mümtaz kişilik, söyleyeyim!
Soyu peygambere dayanan dinî bütün bir seyyittir. Nesl-i Hüseyindir yani... Hem bir bilge; hem iyi kılıç kullanan, iyi de mızrak atan bir yiğittir anlayacağınız...Namını , ta Suriye'de, Türkiye'de , dört bir çevrede duymayan yoktur. Dengbejlerin anlatlarında kendisinden övgüyle bahsedilir, menkıbeleri herkes tarafından bilinir...Namı diğer "SENCEQA DEŞTA SIRUCEY" yani "Suruç Ovası'nın Sancağı" Bu ünvan, ona bizzat osmanlı Padişahı tarafından verilen vazifeden ötürüdür. Yani,Suruç Ovası'nın Barış Gücü..!
Ehl-i keramet tir...Bu özelliğine vakıf olmayan yoktur o yörede. Her daim güçlünün karşısında; güçsüzün yanında yer almıştır...
Suruç Ovası'nın Ziyaret Köy'ünde, hiç misafirin eksik olmadığı, köy odasının sahibi; Seyitlerin de serdarıdır...
Daha önceden de belirttiğim gibi, bir çok menkıbesi anlatılır dilden dile...Bu anlatacağım menkıbede, işte bunlardan bir tanesidir.
Feodal düzenin olmassa olmazı olan, talan zulüm, soygun benzeri ne varsa, cümlesinin esip gürlediği; güçlünün, güçsüze güç yettirdiği bir zaman diliminde cereyan etmiş bir hikayedir bu...
Feodal konjonktüre karşı verilmiş amansız mücadelelerden sadece bir tanesidir anlatacağım.
O yörede Gesan diye güçlü bir aşiret vardı. Birgün Şeyh Nebi'nin sürülerini talan edip, çobanlarınıda döverler.
Çobanlar, kan revan içinde gelip, durumu Şeyh Nebi'ye anlatırlar...
Şeyh Nebi alelacele atına binip, yanında Aşiretinden bir kaç kişiyiyle birlikte talancıların peşine düşer...
En nihayet onları görüp, atlarını üzerlerine yıldırım gibi sürerler...Derler ki Gesan yüzden fazla; bunlar bir avuç...
Şeyh Nebi'nin, elinden hiç eksik etmediği bir mızrağı vardır, epeyce ağır. Toprağa daldırıp, kaldırdıktan sonra ucunda kalan toprağa bir dua okuyup, talancılara doğru üfler.
Gesanlılar; üzerlerine bomba patlamış gibi, aldıkları sürüyü bırakıp, korku ve panik içinde kaçmaya başlarlar...
Şeyh Nebi; elindeki mızrağı var gücüyle onların başındaki lidere fırlatır. Öyle ki; kulağının dibinden geçen mızrağın uğultusudan atından yere düşen Gesan lideri, aynı zamanda mızrağın dehşetengiz sesinden geçici de olsa sağır olur...
Sürülerini kurtaran Şeyh Nebi ve yanındakiler, sevinç ve zılgıtlar eşliğinde, aşiretin kadınları tarafından karşılanır...
Günler sonra Gesan aşiretinin reisi Şeyh Nebi'ye misafir olur.
Şeyh Nebi'nin köy odasında epeyce ağırlanan Gesan reisi, izzet ve ikramlardan ziyadesiyle memnun kalır...Müsade isteyip gitmek üzere iken,onu uğurlamak için beraberinde dışarı çıkan zayıf ; ama tavırlarında bilgelik arz eden, orta boylu, nur yüzlü bir adam,yapılan ikramlardan memnun kalıp kalmadığını sorar. Gesan reisi, çok memnun kaldığını, yalnız Şeyh Nebiyi göremediği için üzüldüğünü söyler. Bilge kişi bu sözlere gülümseyerek Şeyh Nebi'nin kendisi olduğunu söyler...
Gesan Reis'i:
-Nasıl olur..! Benim gördüğüm Şeyh Nebi, at üstünde dağ gibi yüce, o denli de heybetli görünüyordu...Sonra Şeyh Nebi'nin elindeki Mızrağa gözü ilişti. 'Şeyhim ' dedi, " Elindeki şu beni sağır eden mızrağa bakabilir miyim ?" Şeyh Nebi mızrağı uzattı, Gesan reisi mızrağı eline alıp bir iki defa tartıktan sonra:
Herkesin harcı değil bu mızrağı taşımak. Bunu ancak sizin gibi mert,dürüst, yiğit bir kişi taşır. Şeyhin elini öpüp,kabul ederse baba , oğul olmak istediğini söyler...
O günden sonra, Gesanlılar ile Seyitler (Şeyhanlı) arasında bir barış süreci başlamış olur...
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.