29.03.2022 17:18:15

1873

Mehmet ERDİL

Şiirlerimden Sor Beni Beni   

 

 

                 İçindekiler

 

1.   Bahtsız Kardeşler

2.   Zarfsız Pulsuz Kâğıtsız Mektup

3.   Şehidin Eşi

4.   Düşman Kardeşe Lâ Mersiye.

5.   Anamın Ölümü!

6.   Pirim Sana Sualim Var.

7.   Bir Selahaddin Gelir…!

8.   1945 KIŞ GECELERİ

9.   Aşkın ateşi 

        10. Bir Savaş Muhabirinin Günlüğünden

        11. Bu Nasıl Şehir

        12. Amasya’m...

        13. İŞTE GELDİK GİDİYORUZ…

        14. On dördünde Bir Ölüm…

        15. Bir Köy Arıyorum

   

 

Bahtsız Kardeşler

 

Çelebi Mehmet idi abimiz,

Kıydı üçümüze,

Şeyh Bedrettin bile kurtulamadı,

Musayı sevdi diye.

 

Şükür,

Babam padişah değildi.

Yoksa,

Ölmek bir kardeş elinden.

Çok ağrıma giderdi.

 

Nice padişah efendilerimiz,

Kıydılar kardeşlerine,

Kanları düşmesin toprağa diye,

Sağolsunlar boğdurmak oldu adetleri,

Kesmek yerine.

 

Ölümü bilmiyordu annesi.

Üç gün oldu Habil, halâ uyanmadı,

Anne yüzünü yokladı,

Soğuktu,

Üç gün başında durdu,

Üç gün başında ağladı.

 

On abiler, bırakmışlar işi gücü,

Küçük Yusufu öldüreler,

Bir insaflı durun dedi,

Aklıma bir fikir geldi.

Bari kuyuya atın da,

Rastlar belki kervana,

 

Yusuf ‘un yüreği buruk,

Mısıra sultan olsa da.

On abinin yürekleri taştan katı.

Baba bitkin sabır taşı,

Hepsi Peygamber çocukları.

 

Bahtına ne çıkar bilemezsin.

Kime kardeş kime evlat olmayı,

Sen tain edemezsin.

Levhi mahfuz da görsen bile,

Yazgıyı silemezsin.

 

 

 

Zarfsız Pulsuz Kâğıtsız Mektup


Ey anne, ey baba bilmem ki nasılsınız,
Nasıl kabrinizde ki hayatınız,
Biliyorum iyi değildiniz dünyada,
Bari orada,
Rahat mısınız?


Kalbi ipekten yumuşak annem,
Ne vardı yedi çocuk yapacak!
Babam sert ve kavgacı'ydı,
Biliyorum,
Gücün yoktu ona karşı koyacak.
Bu çok acı,
Ruhumuza ektiniz,
Sevgisizlik mizacı.



Ey anne tadımız kaçtı,
Dünya kabir kadar daraldı,
Sen varken her yer bahardı,
Şimdi boran oldu yaşadığımız hayat,
İçtiğimiz su dâhil,
Her şey berbat.



Ölüyorum desem bir tas su alırdım,
Ermeni’den Rus’tan,
Kardeşlerim vermezdi,
Emindim bundan.



Ne vardı, güzel anam,
Yedi çocuk doğuracak peş peşe,
Düşük yapsaydın keşke,
Sen de haklıydın biraz,
Nereden bilecek idin,
Kim adam olacak olmayacak,
Bir bana kan kusturacak,
Ahir ömrümün sonu,
Gamlı bir hazan olacak.



Ben “kardeş” nedir hiç bilmedim,
Kardeşliği, kardeşlik türkülerinde dinledim,
Bir kardeşim olsun çok isterdim,
Yedi çocuk doğurdun da,
Bir kardeş doğurmadın,
Alacağın olsun anne,
Canın sağ olsun!



Hiç, aç kalmadım,
Açıkta da,
Ama helva da yemedim, meyva da!
Kızmadım kimselere velâkin küfrettim,
Sadece duvarlara,
Gecenin sessizliğinde balkona çıktım,
Ağladım yıldızlara,
Pervazları yumrukladım.



Bir kardeşim olsaydı anne tek bir kardeşim,
Demiyorum ki iki kardeşim!
Dünyayı kaldırırdım
Ve
Ağlamazdım!


Heyhat, bu olanlara kaderim der geçerim,
Bir ulu güne değin,
Sabrederim,
Yunanı, Sırp’ı, hatta beni öldüreni,
Affederim,
Çocuklarıma kıyanları isteme benden.




Şimdi görseydin eğer bizi,
Doğurmazdın hiçbirimizi,
Elinden tespih düşmezdi,
Dilin olmazdı dua sız,
Bizim ise alayımız.
İmansız.



Babamızın mirası on yıldır ortada,
Ahım ulaşmıştır illâ ki arşa,
Muhtacım ulaşamıyorum sayelerinde,
Öldüm diyorum duymuyorlar,
Çeşme de tatil yapıyorlar,
Biliyorum namaz da kılıyorlar,
Tüküreyim seccadelerine.




Böyle bir şiire razı olmazdım,
Altmışıma merdiven dayadım,
Ne kadar kafama taktım,
Yağmurun altında ıslanarak,
Çok kaldırımlar adımladım,
Unutmak istedim,
Strese girdim,
Çok geceler uykusuz kaldım,
Soranlara, bir evin tek çocuğuyum dedim,
Bunu yalan yazarsa defterime melekler,
Vebali sizin olsun,
Vicdansız kardeşler.

 

 

 

Şehidin Eşi


Haber aldı çöktü eşikte.
Evde iki çocuk biri beşikte.
Diller sus pus oldu,
Yüzler solgun.
Sadece tek cümle duyuldu,
Vatan sağ olsun!



Yüreğimi eline aldı sanki biri,
Parmağının beşi de iri,
Ben bakarken,
Sıkıverdi birden,
Bir acı yükseldi ta ciğerimden,
Acının çok acı olduğunu anladım,
Gözüm karardı sallandım,
Yığıldım yerde kaldım.



Gözlerim kupkuru,
İçime boşalıyor okyanuslar,
Etrafımda heyulalar,
Bana bakıyorlar,
Suskunlar konuşmuyorlar,
Uyumak ya da uyanmak istiyorum,
Bir dehlize girdim sanki çıkamıyorum,
Boğuluyorum.




Yıldızların yanarak döküldüğünü,
Dağların tutuşup yürüdüğünü,
Denizlerin nasıl da taştığını,
Bulutların kaynadığını,
Kıyametin koptuğunu,
Hayatın durduğunu,
Gördüm…!

 



Ve bir meleğin gelip de omzuma,
Başını koyduğunu,
Elimden tuttuğunu,
Kulağımın üstünde,
Serin serin soluduğunu,
Bin bir dilde tesellisini,
Duydum,
Tatlı bir uykuyla kollarında,
Uyudum.

 



Toparlandım birden,
Heyhat ki,
Ölüm soğuktu demirden,
Ankara’ya kar yağıyordu,
Derdime aldırmıyordu,
Kavrulan yüreğim,
Kâh üşüyüp kâh yanıyordu.




Bir otobüs tırmandı dikmenin yokuşuna,
Kasım’ın soğuk bir sabahında,
Vuslat için yola koyulduk.
Dünyadaki son randevuya.



Beş yıllık hatıra gözlerimin önünden geçti,
Daha dün başladı, bugün bitti!



Babam rüyasını görüp anlatmıştı bir gün,
Bir ev gördüm dedi harabe ve yıkıktı,
Kiremitleri kırıktı.
Merak ettim girdim ben o eve,
Şehidimiz seccadesini sermişti yere,
İdare lambasında gölgeler döndü dev’e,
Geldiler onu götürmeye,
Korkudan hemen uyandım,
Uçuk oldu bak dudağım,
Sonra uzun uzun baktın bana,
Gözünde inciden bir damla,
Geldi durdu yanağında,
Döküldü ağzından şu kelimeler,
Yazgı ne ise gelir başa.
Sonra hayır olsun dedi,
Dert etme, baba.

 



Yollar boyu gittik ağlayarak,
Torosları aşarak,
Hatıralar peş peşe geliyordu,
Gözlerimi kapadıkça,
Sadece asfalt sesi,
Kulağımda uğulduyordu.



Derken şehre akşamüstü vardık,
Burada da ağlayarak sabahladık,
Salâlar verildi müezzinin sesinden,
Uzun uzun ve yanık,
Bir ilkindi vakti idi,
Şehidi uğurladık.



İlacı yok derdimin bu nasıl sızıdır,
Ruhum bedenimde yok mudur var mıdır,
İki emanetimle yapayalnızdım artık,
Vatan bedel istedi aldı eşimi.



(Şehit eşi olan kardeşime ithaf olunur)

 

 

Düşman Kardeşe Lâ Mersiye.


Hamuru ne ile yoğruldu bilemem,
Şeytanı belki ama onu sevemem,
O dünyada iken asla gülemem,
Bayramı Çeşmede yapıyor alçak.

Namazında kendine Müslüman,
İnsan olamadı hiçbir zaman
Anlamaz adamlıktan insanlıktan,
Çeşmede keyif süren alçak.

Tahsilsiz zır cahil, inat kadın,
Bu dünya hep böyle gider sandın,
Büyüğünü küçüğünü fena yaktın.
Gün olur Çeşmende kesilir alçak.

Dokuz yıl oldu kimseyi takmazsın,
Hakkı inkârda babanı tanımazsın,
Gün olur bir ah’ın pençesinde kalırsın,
Selân çeşmeden verilir alçak.

Ne çok düşmanlık varsa yaptın,
Sen hakka değil şeytana taptın,
Kardeş demedin öldürüp attın,
Çeşmene doymadan gidesin alçak.

Biz Habil sen kabil oldun isteyerek,
Biz Yusuf sen diğerleri oldun severek,
Ruhun kara, sıfatın çıngıraklı engerek,
Çeşmeden emirler yağdıran Alçak.

Baban mezarda dimdik ayakta sayende,
Bir gün o kara toprağa gireceksin sende,
Kâbe’yi yedi kez sürünerek tavaf etsen de,
Hakkımız haramdır sana ey çeşmeli alçak.

Çekirdek ailenin dışına hiç çıkmadın,
Etrafına bakmak için kafanı kaldırmadın,
Eşinin servetine çocukların makamına şımardın,
Senin gibiler ancak mezarda ayılır ey alçak.

Artık tövbe etsen af dilesen de kapılar kapalı,
Kalbim sayende parça parça bin bir yamalı,
Rabbime havale ettim seni zarfın kapalı.
Mahşerde görüşürüz, şunun şurasında ne kaldı,

Ey şımarmış Çeşmeli alçak.


Al artık hepsi senin olsun,
Gözün doysun, Soyun kurusun,
Ne vardı yapacak bunca düşmanlık,
Şimdi artık çekildim aradan kalbin soğusun.

Seyreden ey seyirci kardeşler, sizlere de helal olsun.

 

 

 

Anamın Ölümü!

Dokuz kardeş yapıştık senelerce memesine,
Çeke çeke indirdik ta karın bölgesine,
Hem biz sömürdük hem babam,
Ne vardı ölecek ah anam ah anam.
Bir bilsen o gün ne çok ağladık,
Kendimizi yerlerden yerlere attık,
Senin için ölmüş dedikleri duyuldu ya,
Daha çocukları susturamadık.
Kıyametimiz koptu meğer anam.
Niye bağırıyor bize şimdi babam.
Abanmış kardaşlarım meğer üzerine,
Hiç kimse değildi o gün kendinde,
Kimseyi çekip alamadım üzerinden anam,
Yıkamak için bekledi seni biraz,
Donuk yüzlü kadın imam.
Yerini şimdi kimler doldurur oy oy.
Bir çınardın devrildin üstümüze oy oy.
Altında kaldık bu acının oy oy,
Anam öldü mü diyeceğim ben şimdi.
Daraldı göğsümün kafesi daraldı,
Vurdu sillesini felek yaşım on altı,
Ah anam ah çok ani olmadı mı bu.
Kardaşlarım daha çok ufaktı,
Babamın hâkimdi evde çatık kaşı,
Özgürlükmüş hadi nerede öyle,
Annem atılırdı hep önümüze.
Tiz bir sesti arkadaş ıslıkları,
Bu çık demek idi bana dışarı,
Mahalle mahalle gezerdik,
Adımlardık her gün sokakları,
Bitmeyen enerjimiz vardı.
Bu enerjide meğer annem vardı.
Ana gitti her şey bitti.
Seneler nede çabuk geçti.
Şimdi elden daha çok el olduk,
Yaşamaktan yorulduk.
Hak adalet hani nerde,
Vicdanlar kokuştu sinelerde.
Korktum ürktüm bu gidişten,
Bu yalancı kardeşlikten.
Gel gör bizi rüyamızda,
Sonra dön git.
Doğuracak ne vardı anam,
Bunca yezit.

   

 

   

 

 

Pirim Sana Sualim Var.

 

Pirim sana sualim var,

Bu âleme merakım var,

Amma lâkin yerim çok dar.

Sorsam bana söyler misin?

 

Sabahın her seherinde,

Yüzüm dönsem âdeme,

Âdem gitse önümden,

Görünür mü Kâbe bana.

 

Her kalbi yüce gördüm,

Şeytana bakıp güldüm,

Kendi dizimi dövdüm,

Benden âlâ düşman mı var.

 

Derviş gezer âlemi,

Yazar kalem kaderi,

Benim defterin ederini,

Kulağıma söyler misin?

 

 

Gemiye binip yerleştik,

Hemen onu deliverdik,

Zahirde biz kötü ettik,

Hikmet bunun neresinde.

 

Akıl ile bilinmeyen,

Ben ne ettim denilmeyen,

Fikir ile gidilmeyen,

Bir gönüle girilir mi?

 

 

Bu dünyadan geçmeden,

Öteleri bilmeden,

Yol adap öğrenmeden,

Bir yola girilir mi?

 

 

Yunus okulunda okumadan,

Mevlana’dan soramadan,

Taptuk sultana varamadan,

Hiç icazet alınır mı?

 

Hacı Bektaş-ı veli bir ulu sultan,

Ulu dergâhında dara duran,

Nice erenler okur kuran

Ben bu cem de olamam mı?

 

Harcım yoğrulmuş nutfeden,

Daha dünyaya gelmeden,

72 millet demeden,

Bir tek yolda gidilmez mi?

 

 

   

 

   

 

Bir Selahaddin Gelir…!

 

 

Tükürük postalanmaz ki, zarfa konulup da.

Şöyle açtığında patlasa Netenyahu’nun suratında.

Tam bir şeytanı racimsin insan kılığında,

Bir Selahaddin gelir süpürür seni.

 

 

Sen ki insanlığa pervasız ve namertsin,

Oyuncak devletinde kâğıttan bir devsin.

Bir zalime birde parana güvenirsin,

Bir Selahaddin gelir süpürür seni.

 

 

Seni doğuranın ismi ana olamaz,

Senin yaptığını hayvanlar yapamaz,

Bu zulüm elbet fazla kalamaz,

Bir Selahaddin gelir süpürür seni.

 

 

Ümmet dert eder kardeşlerini,

Dua için her daim kaldırır ellerini,

Bir kumandan çıksa da dese ileri,

Seyreyle ümmeti nasıl süpürür seni.

 

 

Kudüs aşkıdır Arap’ın Acemin Türkün,

Çerkez’in Boşnak’ın Romanın ve Kürdün,

Hele bir meclis toplansın da görürsün,

Seyreyle ümmeti nasıl süpürür seni.

 

 

 

 

1945 KIŞ GECELERİ

 

Duman yürüdü yaylamızın düzüne,

Odun koydum guzünenin közüne,

Kırağı düştü penceremin üstüne,

Yollar kapanmadan gel hadi hadi.

 

Kar boran erken gelir köyümüze,

Bembeyaz olur hep karşı ki meşe,

En fazla altı ay idare ederiz,

Yazdan biriktirdiğimizle.

 

 

Her akşam bir evdeyiz beş on kişi,

Orada anlatılır hikâyelerin en iyisi,

Gölgemiz duvarda bizden kalabalık,

Ocağın kızıl alazında yüzlerimiz kızarık,

 

 

Kurt adam anlatılınca nefes kesilir,

İçimizden biri hep kurt zannedilir.

Birbirimize bakamayız korkudan,

Yaşar gibi konuşur hikâyeyi anlatan.

 

Büyüklerin kulakları ajansta,

Toplanırlar köy odasında,

Harp yıllarıdır bütün dünyada,

Dertlidir büyükler, suskundur halleri.

 

Bir dağ türküsü gibi yanıktır köyüm,

Hâlâ atılan toplar kulaklarımda güm güm.

Çanakkale hatıralarında gömüldüğüm.

Kastamonu köylerinden veli çavuşum ben.

 

 

 

Aşkın ateşi 

 

Urfa kalasından atıldım,

Mancınıkla ateşe.

Havada gider iken,

Rastladım bir şaire.

Oradan buradan muhabbet,

Çok tatlı geçti sohbet,

Destur aldım ayrıldım,

Nabi’ye ben hayran kaldım,

Vardım yoluma revan oldum,

Uçmaktan çok yoruldum,

Gittikçe uzaklaşıyordu ateş,

Yaklaşıyordu hızla güneş.

Bu yolculukta zaman durdu,

Mesafeler kayboldu,

Bir şehir’e bakakaldım,

İnip biraz konakladım,

Tanış oldum üçlerle,

Halka oldum yedilerle,

Kırklara oldum misafir,

Kollarını açtı bana pir,

Çıktım tekkenin asmasına,

Salkım salkım yedim üzüm,

Vardım nemrut tepesine,

Ayaz yedi elim yüzüm.

Urfa kalasından atılalı,

Çok oldu yol alalı,

Halâ menzile varamadım,

Halil gibi yanamadım,

Ne çok günler yaşadım,

Oysa daha yeni atılmıştım,

İşte mancınığın başındakiler,

Duyuluyordu halâ sesler,

Bu sırra aklım ermedi,

Mevlana ağzımı dikti,

Lâl oldum o gün bugün,

Mevlanın hikmetini,

Durdum düşündüm her gün.

Bana bir şey sorma anlatamam.

Dilim dönmez konuşamam.

Sonunda düştüm ateşe,

Meleklerde bin bir neşe.

Alıp götürdüler beni,

Aynada gördüm kendimi.

Bir güzeldim Allahım,

Eridi tüm günahım,

Bir rüyaydı uyandım.

Bir rüya kadar yaşadım.

Yolculuk ne zamandır bilemem,

Her omuzda gidemem.

Ey dost orada ol o gün,

Gözüm seni aramasın.

 

 

 

Bir Savaş Muhabirinin Günlüğünden

 

Arkadaşlar arkadaşlar!

Size nasıl anlatırım Irak’ı Suriye’yi,

Afganistan’ı Filistin’i,

Keşke gidip görmeseydim,

Kar olup eriseydim,

Nasıl anlatılır bilmem ki acılar çığlıklar,

Çıldırmış babaların gözleri önünde,

Tam on Coni, bir kızın ırzındalar.

 

 

Arkadaşlar arkadaşlar!

Size nasıl anlatırım bir annenin feryadını,

Gökleri delen yakarışını,

Nasıl anlatılır bilmem ki,

Tam teçhizatlı Corcun üzerine,

Ölümüne saldırışını,

Yemenisi düşerken başından,

Ve namlunun üzerine,

Yıkılışını.

 

 

Arkadaşlar arkadaşlar!

Bu nasıl can pazarıdır,

Bu pazar bilmem ki nasıl anlatılır,

İnsan ne kadar ucuz ve sebil,

İnsan dediysem sadece Müslüman,

Değil ki başka bir insan.

 

 

Arkadaşlar arkadaşlar,

Bir çığlıkla sıçrıyorum o günden beri,

İnsanlığı kesiyorlar gel teselli et beni,

Yanımda kal ninnilerle uyut beni,

Kaskatı kesilmiş vicdanlar Müslüman pazarında,

Merhamet kalmamış Ortadoğu batağında.

 

 

Kızılderilileri yok eden sam amca,

Sırayı bu diyarlara getirdi anca,

Bütün bunlar oluyor önünde gözünün,

Biliyorum çok üzgünsün.

Ben demiyorum ki üzgün değilsin,

Görüyorum ki üzgünsün.

O kadar da çok dualar ediyorsun,

Ben demiyorum ki dua etmiyorsun,

Biliyorum ki, ediyorsun,

Ve hep beraber ediyoruz,

Sabırla bekliyoruz.

 

Aşk ile bir bir sille i tokat yesinler istiyorum,

Sonrada binlerce laşe bırakıp Akdeniz’in dibinde

Arkalarına bakmadan kaçsınlar diyorum,

Kim bilir bunun talimindeler şimdi aslanlar bahadırlar

Belki de Reisin bir işaretine bakıyorlar.

 

 

Bu Nasıl Şehir

 

Bu nasıl şehir İbrahim Can,

Yol kenarları çiçeksiz, kaldırımlar yayaya kapalı,

Upuzun saplı süpürgeler dönüyor tırpan gibi caddelerde,

Çöpçülerin ellerinde,

Uçuşuyor toz dağları.

 

Çizik yok ressamın fırçasından bir küçük sanat,

Beton duvarlar kaba ve mat.

İşe git, işten gel bir robot misali,

Sanki buz tutmuş,

Donuk bir hayat.

 

Yol boylarını gölgelemiyor akasya ağaçları.

Selamlamıyor kuşların cıvıltıları.

Günün ilk ışıklarında ayak seslerine karışan,

Kargalar kuşatmış her yanı,

 

Mütebessim simaların yerini somurtan çehreler alıyor,

Çıtlatılan çekirdekler yollara atılıyor,

Ve izmaritler savruluyor,

Tükürülüyor kaldırımlara edepsizce.

Daha ne haltlar işleniyor.

 

Terk edeceğim bu şehri İbrahim Can,

Kaçacağım adeta,

Arkama bakmadan.

Çekilmez artık bu şehir,

Düşüncelerim kevgir.

 

 

   

 

Amasya’m...

 

 

Harşena namında mor sümbüllü iki dağın,

Ayakları serin sularındadır Yeşil ırmağın,

Vuslatı olmayan yolun sonunda iki mezar,

Biri Şirin’indir diğeri Ferhat’ın.

 

Bir delildir dağın eteklerine aşkı kazımak,

Taş kanallarla şehre su taşımak,

Şirine ağlar nazlı bir fısıltıyla yeşilırmak.

Vuslatı olmayan ateşe düştü Ferhatım.

 

Manço’nun dağlar diye bestelediği,

Kara tirenin gecikip de gelmediği,

Mehmene Banu Hatunun vermediği,

Amansız bir nar’a düştü Şirinim.

 

Yağmur ince yağar Şirin köprüsüne,

Aşıklar bilir Ferhat’ın gözyaşıdır bu,

Gök gürler yankılanır kale burcundan,

Aşıklar bilir Ferhat’ın nâra sıdır bu.

 

Gözlerim kapalı hayal ederim bütün bunları,

Şirin’in tanburundan bin yılı dinlerim,

Tatlı meltemlerin okşadığı yaprakları,

Bir ulu çınarın altından seyreder giderim.

 

Atlılar görürüm bir uğultuyla yaklaşan,

Ulaklar gelmişler Mustafa’ya Payitahttan

Gözleri misket kızıllığında olur şehzadenin,

Ölümü geçirir bir an aklından.

 

Pir torunu Mihri hatun güzeller güzeli bir kadı kızı,

Divanında saklı sanki aşkının ipuçları,

Paşazade Sinan’mıydı onun Ferhat’ı,

Sırlarıyla gittiler şehirden birer birer.

 

Derler ki yaradan, misketin al’ını,

Mihrünnisanın yanağından alladı,

Rayihasını alıp Şirin’ine yolladı,

Elması kaldı gerdanında bir tek Amasyanın,

Bir yanı kızıl bir yanı sarıydı.

İçinde bir yıldız saklıydı.

 

Ey Amasya’m nedir sendeki bu gizem,

Çıkarırsın bağrından, cihan yöneten sultanlar,

Pirler erenler veliler ve dahi Kırklar,

Ve bir de,

Vuslata ermeyen büyük aşıklar.

 

Sen Sultanların şehrisin memleketim.

Seni her özlediğim acı gurbetimde,

Gözlerimi kapar kuş köprüsüne gelirim.

Toprağınla yoğrulan bedenim uzaklarda olsa da,

Şehrimin her yanını ruhumla gezerim.

 

 

 

İŞTE GELDİK GİDİYORUZ…

 

Kulağa okunan ilk ezan,

Ve sonunda bir salâ,

Vel hasıl budur,

Çok sevdiğimiz dünya.

 

Kamet, gelirken.

Salâ, dönerken.

Müezzinin dudaklarından,

Yanık yanık dökülürken,

 

Bütün saltanatlara elveda,

İki ritüel arasında,

Tükenmez denilen ömür,

Bir an kadar kısa.

 

Bu merasimde omuzlarda,

Gidersin kabristana,

Bedenin tahta üstündedir,

Boylu boyunca uzanmakta.

 

İndirirdiler naaşını,

Bak ayaklar altındadır,

Üzerine kürek kürek,

Kara toprak atılır.

 

Durun yapmayın atmayın,

Dönmez dilin diyemezsin,

Son kez açsalar yüzünü,

Bakmaz gözün göremezsin.

 

Deden doksanında senin için,

Ağlar bir kenarda inleye inleye,

Teselliye gelmez feryadı,

Ah kuzum diye diye.

 

Az olsa da, çok olsa da,

Değil mi ki sayılı günler.

Son bulur kabristanda,

Tek tek bütün ömürler.

 

Neye yaradı, haksızlıklar eyledin,

Yapmazdın tabi, ulu divanı bileydin,

Sormazlar mı şimdi sana,

Niye ki, öğrenmedin…

 

İşte geldik gidiyoruz,

Bir gün evvel bir gün sonra,

Aha mevta bu gibi,

Atıverecekler toprağa.

 

   

 

On dördünde Bir Ölüm…

 

Kimsesiz bir mezar,

Bir köşede yetim kalmış,

Başucunda yalnız bir taş,

Yabani otlar kucaklamış.

 

Birden içimden bir şey aktı,

Durup dururken acıdım,

Taştaki yazı için,

Otları ayıkladım.

 

On dördünde bir kız çocuğu,

Eyüp yetimhanesinden Semra dır adım,

O an zaman durdu,

Hıçkırıklarla ağladım.

 

Yetimin mezarı da yetimmiş heyhat,

Ölmeden öldüm ben, o gün,

Dertlerimi unuttum ardı sıra,

Bahtı küçük bir ölünün.

 

 

 

Bir Köy Arıyorum

 

Bir köy arıyorum kendime,

İnsanları sıcak,

Beni yabancılamayacak.

Köyün yamaçlarında,

Ulu ağaçları olsun,

Bin bir sesli çocuklar,

Uçurtmalar uçursun.

 

Sessizliği vuslata götürsün, 

Okşayan meltemli rüzgarlar,

üfleyerek yol alsın,

Meleyen kuzuların sesleri birden,

Annelerininkine karışsın. 

 

Eğer bir göz ağlayacaksa,

işte buna ağlasın.

 

Bir araç kalksın meydandan,

Kadın erkek çocuk dolsun,

Şoför yolculara dönüp,

Hatırlarını sorsun,

Bizim şehire her gün,

mutlu bir yolculuk olsun,

 

Köy imamı çocuklara,

Bir hikaye anlatsın,

Bakın çocuklar bakın şu tepeye,

Kulak kesilin o sese,

Kim bilirse vereceğim bir horozlu şeker,

O Devi bilene.

 

Köyün meydanında bir büyük alan,

Alanda birkaç insan,

Buharı üstünde tüterken duyulsun bir ses,

Geldi işte çaylar Tavşan kanı,

Yüzler gülerken dönsün birden,

Kahveci tablasından versin çayı.

 

Soracaksınız biliyorum,

Senin köyün yok mu diye.

Hem var hem yok bilmiyorum,

İki arada bir derede kaldım,

İşte onun için uzaklarda,

bir köy arıyorum.

 

Duyan varsa haber versin,

Bir köy arıyorum a dostlar,

Güneşi dağların ardından yükselen,

Rüzgarı güneyden ılgıt ılgıt,

Ihlamur yapraklarına değen,

 

Köyün bir başından diğer başına,

Aralıklarla lalezarlar,

Rengarenk bahçeler evlerin önlerinden,

Yollara dökülen kokular.

 

Bir Kedi salına salına küçük bir aslan,

Yürüsün bahçenin duvarında,

Deliksiz uykuda olsun sarı olan,

Balkonun hasırında.

 

Yüzler hep güleç yedisinden yetmişine,

Somurtmak dahi yasak olsun,

Eşek sırtında bir dede selamda bir eli,

Tuhaf ama olsun,

Eşek bile neşeli,

 

Köyün altında kıvrım kıvrım bir ırmak,

Minareden görünsün,

Tepe üstünde eski bir değirmen,

Rüzgar ile dönsün.

 

 

  Mehmet ERDİL

 


Tamer Kıral’ı duygulandıran ziyaret...
Milletvekili Nurten Yontar, Emekliler Yılı'nda emekliler açlıkla savaşa terk edilmemeli
Sokak hayvanları nasıl tedavi edilmeli?
İçişleri'nden 'Mahzen-29'da 32 gözaltı
Tekstil ve hazır giyimin ihracat şampiyonları belli oldu
Yonca Zeren’den Pop Arabesk Şarkı
2023 Faaliyet Raporu Kabul Edildi…
İş İnsanı Sakin Aruk'tan Böbrek Vakfı'na Destek
Balcıoğlu, Belediye Personeliyle Buluştu
Kamberoğlu, Egolarını Yenemediler..!
KADINLARA KORUNMA TEKNİKLERİ EĞİTİMİ
HOBİ BAHÇELERİ SAHİPLERİYLE BULUŞTU
BALIKÇI KENAN’DA UCUZ BALIK KAMPANYASI DEVAM EDİYOR
Balcıoğlu’ndan İlçe Emniyet Müdürlüğüne Ziyaret
Savunma Sanayi iftiraları rakamlarla çürüttü!
Kalp kapağı hastalıklarına dikkat!
Gümrük'ten 8 milyar TL'lik rekor yakalama!
İşsizlik verileri açıklandı
Motobike 2024'te Motosiklet Tutkunlarından Yoğun İlgi
Cinsel Durgunluk Sona Erdi
ÇEVİÇELLE'den Basın Bülteni

YAZARLAR

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.