18.07.2025 16:57:00

Merhaba Sevgili Okurlarım,

Bugün yine size içimi kemiren, sokakta adım başı hissettiğimiz ama bir türlü adını koyamadığımız o hissin peşinden yazıyorum: Ülkece Nereye gidiyoruz ve varmak istediğimiz yer neresi? 

Bazen düşünüyorum; ülkece sabah uyanıp hep beraber “yine olmadı ama olsun” demeye yemin etmiş gibiyiz. Büyük büyük sözlerle başlıyoruz güne, akşam olunca küçücük hayatlarımızın içine tıkılıp kalıyoruz. Ve buna alıştık... Hatta alışmakla da kalmadık, “azla yetinmek” adeta bir erdem gibi sunulmaya başlandı.

 

İşte bu yazıda, o azlık hissini, büyük lafların gölgesinde küçülen gerçekleri, kimse bize yapmadığı hâlde bizim kendimize ettiğimiz o zinciri konuşacağız.

Çayınızı alın, hafif bir tebessümle başlayalım. Ama uyarayım: Bu yazının sonunda “gülüyoruz ama aslında çok sinirliyiz” ruh haline geçmeniz kuvvetle muhtemel.

İnsan dediğin canlı adaptasyon harikası. Bunu biz icat etmedik, doğa böyle tasarlamış. O yüzden mesela Amazon’da çıplak gezen kabileyle aynı gezegende, günde üç kredi kartı limiti aşıp dördüncüye kahve ısmarlayan şehirli modern insan, aynı şekilde hayatta kalabiliyor. Çünkü alışıyoruz. Her şeye.

Oksijen azalır, ciğer küçülür. Güneş batmaz, göz kısılır. Demokrasi daralır, beklenti düşer. Hukuk askıya alınır, “o da hak etti” deriz.

 

Bugünün Türkiye’si böyle bir yer. Gökyüzü mavi mi hâlâ, emin değiliz ama “en azından gökyüzü var” diyebilecek kadar alçalmışız. Kendi kendimize “daha az olmasın” diye dua ederken, çoktan azı kanıksamışız.

Günümüz Türkiye’sinde "az" olan sadece mutluluk değil. Demokrasi az, hukuk az, özgürlük az, eğitim az… Ama bakın ne garip: Kriz çok, gerginlik bol, cezaevi dolu, mizah neredeyse suç sayılacak kadar değerli.

Daha kötüsü, tüm bu tablo dışarıdan bize yapılmadı; biz bizzat oturduk, çizdik, boyadık, çerçevelettik. Hatta duvara astık, “vatan millet aşkı” dedik.

Coğrafya mı? Kadermiş... Yok canım, coğrafya bize Kars kaşarıyla Akdeniz portakalını aynı sofraya koymuş. Biz kalkıp sofrayı devirmişiz.

"Dış güçler" mi? Onlar işlerini yapıyor da, bizim neden kendi işimizi yapmadığımızı kimse sormuyor.

Eğitim sistemimizle çocuklarımıza okuduğunu anlamayı değil, anlamadan geçmeyi öğrettik. Üniversitelerimizde bilim yerine fotokopi çektik. “Adalet mülkün temelidir” yazısını mahkeme girişine astık ama temel su alıyor, kimse tesisatçı çağırmıyor.

Dünyada bir yerlerde Güney Kore, savaş enkazından uzay teknolojisi çıkarırken; biz hâlâ trafikte kavşak kavgası yapıyoruz. Polonya AB’ye girip büyürken, biz “girmiş gibi” yapıp birliğin köy kahvesinde çay söylüyoruz.

Singapur bir ada ülkesiyken dev bir finans merkezine dönüşüyor; bizim adalar hâlâ kaçak inşaatla meşgul.

Kısacası: Olabilirdik. Cidden. Üstelik zor da değildi.

 

Ama sistem yerine sloganı, plan yerine hamaseti seçtik. "Olmuş gibi" yapmak, "olmak"tan kolaydı çünkü.

Bakın, mesele uzun uzun iktidarı eleştirmek değil. Mesele şu: Bir ülke sekiz yıl ekonomik krizle yaşamaz. Yaşıyorsa bu normalleşmemeli.

Bir ülkede yargı, siyasi dalgalara göre eğilip bükülmemeli. Üniversite mezunu gençler yurtdışına kaçak göçmen gibi plan yapmamalı. Belediyeler kaçak yapıyı yıktığında "ülkenin bekası" tartışmaya açılmamalı.

Gerçek güç, vatandaşını refah içinde yaşatabilmekte. Geleceğe umutla baktırabilmekte. Sadece oy için değil, onur için yönetmekte.

Bir ülke, sadece bayrakla değil, değerle büyür. Demokrasiyle, hukukla, şeffaflıkla büyür. Gerisi süs, yaldız, duman.

Bugün "az ile yetinmek" halkı suskun tutuyor olabilir ama hiçbir toplum ebediyen düşük beklentiyle yaşayamaz.

İnsan dediğin umutla yaşar; umut varsa talepler artar, talepler artarsa kalite artar.

Bugünkü atmosferden çıkmak mı? Zor değil. Ama önce dürüstçe bakmak lazım:

Biz neyi yapmadık da bu haldeyiz? Ve daha önemlisi: Bundan sonra neyi yapacağız?

Büyük laf değil, büyük hedef gerekir.

Çünkü insanlar sadece yaşamak istemiyor artık; iyi yaşamak, özgür yaşamak, adil bir düzende yaşamak istiyor.

Ve inanın, bu ülkeyi bu hâle getirenler değil; buradan çıkaracak olanlar gerçekten büyük olacak.

Sonuç olarak sevgili dostlar, büyük laflar havada uçuşurken biz hâlâ “azla yetinelim” diye kendimizi kandırıyoruz. Oysa gerçek güç, laf değil; küçük hayatlara dokunmakta, adaleti ve umudu her gün biraz daha büyütmekte gizli. Yokuşlar dikleşmiş olabilir ama birlikte tırmanmaya devam edeceğiz. Çünkü biz alıştık; pes etmek değil, daha iyisini istemek bizim işimiz. 

 

Sağlıkla kalın, hoş çakalın… 


Sevgi BORA

Yıldırım’dan “Başarının Altın Kuralları”
Batur’dan Esenyurt’a Ziyaret
Sami Aksu, İlçe Başkanı Oldu
Postacı: Yoğun Talep Gurur Verici Ama Zorlayıcı
Moto-Kuryeler Artık Kayıt Altında
Kocaeli Zabıtası'ndan okul kantinlerine sıkı takip
Avrupa Hareketlilik Haftası’na Eskişehir’de AB desteği
Çetin, Üzgünüz Ama Mutluyuz…
Eğitimde Göz Dolduran Başarılar…
Hayatını Kader Mahkûmlarına Adayan Adam
Tarihi Eserler Yurtdışına Kaçırıldı
Cumhurbaşkanı Erdoğan Katar yolcusu
Başpehlivan Pala, Oldu…
Coşkulu Çocuk Şöleni ve Maratonu
Hayvan Dostlarından Belediyeye Sert Tepki
Dünyanın En Büyük Enerji Buluşmalarına Türk Damgası
Tuna, Zuchex Fuarında
Büyükçekmece’de İlköğretim Haftası Heyecanı
Vali Gül, Ruhi Sarıalp Spor Lisesi’ni Ziyaret Etti
İstanbul’dan Diyarbakır’a Uzanan Yardım Eli
Eğitim-Bir-Sen Buluşmasına Yoğun Katılım

YAZARLAR

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.