Türkiye’nin Medeniyet Yürüyüşü ve Hesaplaşmanın Eşiğindeki Zaaflar

Artık Türkiye’yi sıradan siyasi tartışmalarla tanımlamak gaflettir. AK Parti sadece bir siyasi hareket değil, kökü bin yıllara dayanan bir medeniyet hamlesinin ta kendisidir. Türk-İslam sentezi, Anadolu’nun vicdanıdır. Bu topraklarda yaşayan her kimlik, bu sentezin asli unsurudur. Kimse lütfedilerek değil, öz benliğiyle bu medeniyetin parçasıdır.

23 yıldır süren bu yürüyüş, lafla değil, alın teriyle, bedelle, kararlılıkla örülmüş bir yoldur. Her adım, Türkiye’nin karanlık geçmişini aydınlatma çabasıdır. Ve nihayet, 11 Temmuz’da terör örgütü silah bıraktıysa; bu bir dönüm noktası değil, bir hesaplaşmadır.

Recep Tayyip Erdoğan’ın ertesi günkü konuşması bu zaferi taçlandırmıştır. Kürt meselesi denilen, Türkiye’nin bileğine vurulmuş pranga nihayet çözülmüştür. Bu mesele yıllarca bir koz gibi kullanıldı; içeriden ve dışarıdan Türkiye’yi diz çöktürme operasyonlarına zemin yapıldı. Şimdi o koz el değiştirmiştir.

Türkiye artık oyun bozan değil, oyun kurucudur. Bölgesel liderlik lafla değil, sahada kazanılır. Mazlum coğrafyalara barış götüren bir ülke, zalimlerin tehdit ettiği değil çekindiği bir devlet olmuştur.

Bu başarılar bir tesadüf değildir. Devlet Bahçeli'nin tarihi duruşu, “önce millet” diyerek sergilediği tavır bu medeniyet hamlesine ruh kazandırmıştır. Türk Milleti adına her iki liderin duruşu, Anadolu irfanının dirilişidir.

Ama bu noktada rehavete yer yok. Silah bırakmak, sorunun kökten çözüldüğü anlamına gelmez. Terörün gölgesi, siyasi manipülasyonla yeniden hortlatılmak istenebilir. Tedbir şarttır. Güçlü olmak, birlik olmak, ve kendi medeniyet yolculuğunda kararlılıkla yürümek elzemdir.

Bu yazı, bir teşekkür değil, bir çağrıdır. Bu medeniyet yürüyüşüne katılan herkes bilmelidir ki, bu yol uzun, ama yönü doğrudur. Kimliğimizle değil, kalbimizle bu yürüyüşe dahil olmalıyız. Türkiye yeni bir sayfa açmıştır. Bu sayfayı tarihi bir destana çevirmek, hepimizin görevidir.