Türkiye, son yüzyılda Batı merkezli vesayet sistemlerinden kurtulmak için büyük bedeller ödemiştir. Her ne zaman bu vesayet düzenine meydan okunmuşsa içerideki vesayet unsurları devreye girerek Türkiye’yi yeniden Batı eksenine çekmeye çalışmıştır. Ancak imparatorluk hafızasına sahip bir milletin sıradan bir bölge ülkesi olarak kalması ne Türkiye’nin ne de Türk milletinin kaderi olamazdı.
Bu uzun ve zorlu süreçte Türkiye, özellikle 15 Temmuz 2016’daki darbe girişimiyle birlikte vesayet zincirlerini kırmayı başardı. Fetullahçı Terör Örgütü’nün ABD ve İsrail destekli kalkışması, sadece bir hükümeti değil Türkiye’nin bağımsızlık rotasını hedef alıyordu. Milletin direnişiyle bu girişim püskürtüldü ve Türkiye yeni bir döneme adım attı.
Bu darbe girişiminin iki temel hedefi vardı. Birincisi, Türkiye’yi yeniden Batı vesayetine sokmak. 2010’lu yıllarla birlikte Türkiye, Batı’ya karşı daha bağımsız bir duruş sergilemeye başlamıştı. Bu darbe, bu duruşu kırmayı amaçlıyordu. İkincisi ise Suriye’nin kuzeyinde bir terör devleti kurmaktı. ABD ve İsrail destekli PKK/YPG/SDG yapılanmasına karşı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın direnci bu planın önündeki en büyük engeldi. Darbecilerin nihai hedefi Erdoğan’ı devirmek ve Suriye’deki terör koridorunun önünü açmaktı.
15 Temmuz gecesi tanklara, F-16’lara karşı direnen millet; sadece Türkiye’nin bağımsızlığı için değil, aynı zamanda PKK’ya devlet kurdurulmasına karşı da bir vatan mücadelesi veriyordu. Bu direniş sayesinde Türkiye, kendi kaderini tayin edebilecek bir devlet kimliğine kavuştu.
Suriye’deki iç savaşın ardından yaşanan rejim değişikliği, Türkiye’nin bölgedeki konumunu güçlendirdi. Beşar Esed’in devrilmesiyle birlikte Rusya-İran ekseni zayıflarken, Ahmed Şara liderliğindeki yeni yönetim Türkiye ile yakın işbirliği kurdu. Bu gelişme, PKK/YPG’nin bölgede siyasi ve askeri zeminini büyük ölçüde kaybetmesine neden oldu. Yeni Suriye yönetimi ile yapılan anlaşmalar sonucunda YPG/SDG unsurları silah bırakarak Şam yönetimine entegre edilmeye başlandı. Avrupa ve Körfez ülkeleri, Şara yönetimini tanıyarak Türkiye’nin bölgesel diplomasi gücünü pekiştirdi. ABD ise yeni Suriye yönetimiyle temkinli temaslar kurarak PKK/YPG’ye verdiği desteği geri çekmeye başladı.
Türkiye’nin “Terörsüz Türkiye” hedefi sadece iç güvenlik değil, aynı zamanda bölgesel barış ve istikrar için de kritik bir stratejidir. PKK/YPG’nin silah bırakması yönündeki çağrılar artık sadece Türkiye’den değil, Şam yönetiminden de gelmektedir. Bu süreçte YPG/SDG ile Şam arasında 8 maddelik anlaşma imzalanarak Kürt toplumunun anayasal hakları garanti altına alınmış, tüm Suriyelilerin geri dönüşü ve devlet koruması sağlanmıştır. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve MHP lideri Bahçeli’nin açıklamaları, Türkiye’nin bu süreci artık bir güvenlik tehdidi olarak gördüğünü ve daha fazla zaman kaybetmeyeceğini ortaya koymaktadır.
Türkiye, vesayet zincirlerini kırarak kendi kaderini yazma iradesini ortaya koymuştur. 15 Temmuz’da gösterilen direniş, sadece bir darbe karşıtı duruş değil; aynı zamanda bölgesel bir vizyonun başlangıcıydı. Bugün Suriye’deki gelişmeler, Türkiye’nin bu vizyonu gerçekleştirme yolunda ilerlediğini göstermektedir. Artık Türkiye sadece kendi sınırlarını değil, bölgesel dengeleri de şekillendiren bir aktör haline gelmiştir.
İsmet Ünal
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.