"Yolsuzluğun meşrulaşması: Türk siyasetinde ahlaki erozyonun anatomisi"
Türkiye siyasetinde geçmişten bugüne birçok lider gelip geçti. Kenan evren'den Süleyman Demirel'e, Erdal inönü'den Turgut Özal'a, Tansu çiller'den Deniz Baykal'a, Mesut Yılmaz'dan Necmettin Erbakan'a, Bülent ecevit'ten Recep Tayyip Erdoğan'a kadar pek çok isim, Bu ülkenin kaderine yön vermisler. Her biri kendi döneminde başbakan, bakanlık, parti liderliği gibi önemli görevler üstlendiler. Elbette hatalar da oldu başarıları da oldu . Ancak ortak bir payda vardı: temiz, siyaset ideali.
"Bir zamanlar ahlaki, kırmızı çizgiler vardı"
Geçmişte siyaset, halkın vicdanıyla daha doğrudan temas halindeydi. Yolsuzlukla suçlanan bir siyasetçi yalnız kalırdı. Partisi, çevresi, hatta ailesi bile ondan uzak dururdu. Yüce divana sevk edilen isimler, kamuoyunun gözünde siyasi olarak bitmiş sayılırdı. İstanbul'da patlayan İSKİ skandalı bunun en çarpıcı örneklerinden biridir. Dönemin İSKİ genel müdürü Ergün göknel, yalnız bırakılmış, Cumhuriyet Halk Partisi bile onu sahiplenmemişti. O dönemlerde miting meydanlarında "hırsızlara, arsızlara" karşı halkın öfkesi yankılanırdı.
"Dönüşüm nerede başladı?
Peki ne oldu da bu hassasiyetler kayboldu? , ne zaman yolsuzluk iddiaları karşısında öfke değil, alkış duyulmaya başlandı? Bu sorunun cevabı 1990'ların sonu 2000 binlilerin başında aranmalı. Ekonomik krizlerin, siyasi " istikrarsızlıkların ve koalisyon yorgunluğunun ardından halk, "hizmet odaklı"ve "güçlü liderlik"vadeden yeni bir siyasi anlayışa yöneldi. Bu süreç, yolsuzlukla mücadele söylemi ile iktidara gelenler, zamanla bu söylemin içini boşaltarak, yolsuzluğu bir yönetim biçimine dönüştürdü.
"Yolsuzlukla mücadele yerini yolsuzluğu savunmaya bıraktı"
Bugün geldiğimiz noktada, yolsuzluk iddiaları karşısında toplumun büyük bir kesimi sessiz. Hatta bazıları bu iddiaların hedefindeki isimleri "Kahraman" ilan ediyor."Yapmışsa yapmış bizim adam yapmıştır" anlayışı sadece siyasetçileri değil, toplumu da dönüştürdü. Artık yolsuzlukla mücadele eden savcılar, hakimler, gazeteciler hedef gösteriliyor. İtibar suikastları, linç kampanyaları sıradanlaştı. Dün özlem'le anılan "dürüst savcı"figürü, bugün "hain" yaftasıyla anılabiliyor.
"Siyasi partiler de bu dönüşümden muaf değil"
Bugün siyasi hesaplarla yolsuzluk zanlılarına kol kanat germekten çekinmiyorlar. Siyasi çıkar, etik değerlerin önüne geçmiş durumda. Bu da halkın siyaseti olan güvenini daha da zedeliyor toplumsal çürüme: sessizliğin bedeli Bu tablo, sadece siyasetin değil, toplumun da çürümeye başladığını gösteriyor. Artık yolsuzlukla suçlananlar değil, onları eleştirenler dışlanıyor. Dün meydanlarda yolsuzluk karşıtı sloganlar atanlar, bugün bu suçlamaları "algı operasyonu" diyerek geçiştiriyor. Oysa çürüme , sadece şiirsel bir ifade değil; toplumsal bir gerçektir
"Çatırdayan taşlar mı, Yeni Bir başlangıç mı?
Belki de duyduğumuz Bu sesler, bir çöküşün değil, bir yeniden doğuş'un habercisidir. Taşlar yerinden oynarken çıkan çatırtılar, Yeni Bir siyasal ve toplumsal düzenin ayak sesleri olabilir. Ancak bu dönüş, ancak geçmişin değerlerine sahip çıkmakla, ahlaki pusulamızı yeniden bulmakla mümkün olabilir.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.