Çöken İmparatorluklar, Dirilen Milletler: Küresel Kırılmanın Eşiğinde Türkiye ve Yeni Devlet Refleksi
Yüzyıllık projeler çöktü. 20’nci yüzyıl küresel düzeni, sadece devletlerin sınırlarını değil; aynı zamanda onların zihinlerini, siyasi dillerini, toplumsal yapılarını ve ideolojilerini de tayin etmişti. Bu düzen, ulusüstü yapılar üzerinden bir hegemonya kurarak kendi çıkarlarını evrensel değerler gibi sunmuş ve dünyayı şekillendirmişti. Ancak bu yapılar artık çöktü. Sadece sistemin kendisini değil, ona bel bağlayan ülkelerin hesaplarını da yerle bir etti.
İsrail örneği bu bağlamda çarpıcıdır. Bir zamanlar “tarih bitti” denilerek mutlak güç atfedilen yapılar artık çözülüyor. Gücüne ulaşılmaz sanılan, kıyamete kadar süreceği varsayılan imparatorluklar erimeye başladı. Uluslar, eskinin imparatorluk milletleri olarak geri dönüyor. Bu girdap sadece bizim coğrafyamızı değil, dünyanın tamamını içine çekecek. Çünkü artık yeni bir güç doğuyor. Küresel iktidar alanları öyle yerinden oynadı ki, oluşturulmuş yıldız ülkeler, proje devletler ve ulusüstü iktidar formatlayan süper ülkeler, en dramatik değişimi yaşayacak merkezler haline geldi.
Devletin dışındaki formatlar aşınıyor. Çok uluslu şirketler bile devrilme eşiğinde. Bugün buna tanıklık ediyoruz. Birçoğumuz bu dönüşümü görüyoruz; ancak bazıları ezberlerini korumak, kolaya kaçmak ya da sığınacak tek liman olarak eski düzeni görmek istiyor. Oysa bu tarih bitti. Bu düzen, bu formatlar, bu düşünce yapıları ve örgütlenme biçimleri sona erdi.
Siyasi partilerin bile hükmü kalmadı. Yerine doğrudan devletler geçti. Sivil örgütlenmelerin formatları değişti. Eskiz sözlerle sahneye çıkanların etkisizliği işte buradan kaynaklanıyor. Çok uluslu şirketlerin bile geleceği tehlikeye girmiştir. Bildiğimiz devletler artık olmayacak. Avrupa merkezli müdahale alanları tarihe karışacak.
Bu öyle büyük bir fırtına ki, Türkiye siyaset ve ihanet mezarlığına dönüşebilir. Yeni nesil darbeler artık güzel cümlelerle inşa ediliyor. Devletler sertleşiyor; aksi takdirde devletin intiharı ve milletin ölümü kaçınılmaz hale gelir. Hırsızlıktan yolsuzluğa, yolsuzluktan casusluğa, oradan vatana ihanete kadar uzanan bir çizgi oluştu.
Ekrem İmamoğlu dosyası bu çizginin somut bir örneği. Hırsızlıktan yolsuzluğa, yolsuzluktan casusluk soruşturmasına, oradan da muhtemelen vatana ihanete kadar varacak bir sürecin içindeyiz. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nden CIA ve MOSSAD’a açılan arka kapılar tespit edildi. Türkiye’ye içeriden bir darbe girişiminin ortakları kimlerdi? Başlangıçta yolsuzluk, kayıt dışı para ağı, seçim fonlamaları, belediye paralarının paylaşılması, dışarıdan getirilen paraların köylere kadar dağıtılması, delege satın almaları gibi yöntemlerle bir Türkiye projesi uygulandığı ortaya çıktı. Şimdi ise İngiliz istihbaratına çalıştığını itiraf eden bir kişi üzerinden CIA ve MOSSAD’a kadar uzanan bir casusluk ağı belirginleşmeye başladı.
Bu itiraflar, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere ve İsrail’e açılan kapıları ortaya koydu. Bu bilgi akışı bireysel bir casusluk meselesi değil; kapsamlı bir istihbarat projesini açığa çıkarıyor. Bu da Ekrem İmamoğlu’nun nasıl bir proje olduğunu ve onun üzerinden Türkiye’ye nasıl bir tuzak kurulduğunu açıkça gösteriyor. O zaman bu işin casusluğun ötesinde, vatana ihanet boyutları ortaya çıkar. Daha da önemlisi, yabancı istihbarat servisleri ile Türkiye’ye içeriden darbe girişimi planlandığı anlaşılır. Bu iş sadece hırsızlık ve yolsuzlukla sınırlı değildir. Yolsuzluk, bu darbeyi finanse etmek için planlanmıştır.
İstanbul’u aldılar, Türkiye’yi de alacaklardı. Devletin müdahalesi başlatıldı. 15 Temmuz saldırısının arkasında olan bütün devletlerin istihbarat teşkilatlarının Ekrem İmamoğlu’nun arkasında olduğunu görmek zor değil. Bir toplumsal proje ile İstanbul’u aldılar; ikinci adım Türkiye’yi almaktı. Ama buradan yeni dönem devlet refleksiyle karşılaştılar.
Bugünlerde bütün kara para, bütün medya, bütün para yolları aynı niteliktedir. Güç kırılmasının oluşturduğu boşluğu dolduranlar, kendilerine göre iktidar alanları oluşturmaya çalışıyorlar. Her kara para işinin istihbarat bağı vardır. Ancak mesele sadece Ekrem İmamoğlu ile sınırlı değildir. Çok daha yaygın bir ağ, Türkiye’yi sarmalamıştır. Önümüzdeki dönemde bu alanlara ilişkin daha fazla gelişmeye tanık olacağız. Çünkü siyasetten iş dünyasına, bürokrasiden istihbarata kadar çok geniş bir şebeke, FETÖ’nün örgütlenmesini klonlayarak iş yürütmektedir.
İsmet Ünal
Anahtar kelimeler: İsmet Ünal, küresel kırılma, Türkiye’nin yeni devlet refleksi, çöken imparatorluklar, dirilen milletler, Ekrem İmamoğlu dosyası, casusluk ağı, ulusüstü yapılar, devlet aklı, küresel düzen, Türkiye analizi, köşe yazısı