Fahri SAĞLIK

Tarih: 30.10.2025 10:11

İndirilen Din, Uydurulan Din..!

Facebook Twitter Linked-in

İndirilen Din, Uydurulan Din..!

Din, kökü insanlık tarihi kadar derinlerde olan bir olgudur. İnsanın olduğu her yerde din de vardır. Dinler tarihi alanında yapılan araştırmalar, tarih boyunca bütünüyle dinden uzak bir toplumun mevcut olmadığını ortaya koymuştur.

İnsanlık tarihi boyunca, çeşitli inanç sistemleri ortaya çıkmış ve zamanın akışı içerisinde bazıları kalıcı olurken, bazıları tarihin tozlu sayfalarında kaybolmuştur. Bu karmaşık süreçte günümüzün moda tabirleri arasında ön planda olan “indirilen din” ve “uydurulan din” kavramları ile nelerin anlatılmak istendiğini özetlemeye çalışacağım.

İslam âleminde bu kavramları ilk defa kimin kullandığını tam olarak bilmiyorum. Bazı kaynaklar bu kavramları (münzel din ve müevvel/mübeddel din) ilk defa kullanan kişinin İbn-i Teymiyye (ölm. 728/1328) olduğuna işaret ediyor. Demek ki İslam âleminde miladi on dördüncü asrın başlarına kadar indirilen/uydurulan din ayrımı yoktu.

İslam, beşer aklının ürünü değil, Allah Teâlâ’nın vahyinin ürünüdür. Hz. Muhammed’in din adına söylediği sözler de vahiy ürünüdür. Akıl; yeni bir din kuralı koymak için değil, dini anlamak, dini metinleri yorumlamak, yaşanan çağda Müslümanlara çözüm üretmek için devrededir. Uydurulan dinlerde akıl, dinin kurucusudur. Uydurulan din, dinin sahibi olan Allah’ın öğrettiği din dışında, Allah’a öğretilen dindir. İlki dinin kendisidir. İkincisi ise üretilen kültürdür.

Bu kavramları yerli yerinde kullanabilmek için din ile din kültürünü birbirinden ayırmak gerekir. Din ilahidir, din kültürü ise beşerî yani insanidir. Din ile din kültürünü karıştırmak, ilahi olanla insanî olanı karıştırmaktır. İndirilen dinin sahibi Allah’tır, uydurulan dinin sahibi ise insandır. Öyle ise; gerçek din ile uydurulmuş dini nasıl ayırt edeceğiz? Burada cevaplanması gereken en önemli konu, “Dinin kaynağı nedir?” sorusudur. Bu soruya verilecek cevap diğer soruların cevabını da belirleyecektir.

Günümüzde bazıları “indirilen din” ve “uydurulan din” sloganları ile sınırlarını kendilerinin çizdikleri dine indirilen, buna aykırı gördükleri din yorumlarına da uydurulan din yaftasını yapıştırmışlardır. Uydurulan din kavramı ile bir dine sokulan bidat ve hurafeler kast ediliyorsa (ki çoğu zaman öyle oluyor) o zaman bu kavram ve fonksiyonlarını tartışmamız gerekir. Bidat ve hurafeler, dinin özünde olmayan, birtakım yollarla sonradan dine sokulan, toplumda dinî inanç ve ibadet gibi kabul gören söz, fiil ve davranışlardır.

Üzülerek itiraf etmeliyim ki; çağımızda bidat ve hurafeler her geçen gün artarak fert ve toplumların dinî, sosyal ve kültürel hayatlarını etkilemeye devam etmektedir. Bunları ön plana çıkararak dünyada çok sayıda uydurulmuş din olduğunu iddia etmek isabetli olmasa gerekir. Dinler tarihine bu açıdan bakıldığında Yahudilik ve Hristiyanlığa sokulan bidat ve hurafeler İslam’a sokulanlardan kat be kat fazladır.

İslam âlemine gelince; kültür emperyalizmi etkisiyle bu kavramların öne çıkarılıp kullanım amaçları çok farklıdır. Müslümanları kitapları ve dinlerinden soğutarak onları sömürgeleştirme veya etkileri altına alma planları, bu kavramların sıkça kullandırılmasıyla gerçekleştirilmek istenildiği göz ardı edilmemelidir.

Öte yandan İslam âleminde dinin kaynağı konusundaki tartışmalar da bu kavramların ortaya çıkmasına etki etmiştir. Acaba dinin kaynağı sadece Kur’an mıdır? Yoksa Kur’an’ın yanında sahih hadisler de dinin kaynağı olarak kabul edilir mi? Müslümanlar dinin temelde iki ana kaynağı olduğu konusunda hemfikirdirler: Kur’an ve Sahih Sünnet. Kur’an belli, elimizdeki Mushaf. Anlaşılması konusunda birinci yetkili de, onu bize tebliğ edip uygulanışını yaşayarak öğreten Hz. Muhammed’dir.

Sahih Sünnete gelince; burada şu soruların cevaplandırılması gerekiyor: Hz. Muhammed’in din konusunda tebliğ ve örneklikten başka görevleri yok mudur? Başka bir ifade ile Hz. Muhammed’in dindeki konumu nedir? Bu soruların cevabına geçmeden önce, Hz. Muhammed’in bir Peygamber olarak söyledikleri, yapıp ettikleri ile bir beşer olarak söyleyip yapıp ettikleri, yaşadığı zamanın örfüne göre giydikleri, yiyip içtikleri birbirine karıştırılmamalıdır. Hz. Muhammed’in bir peygamber olarak din adına söylediği, yaptığı her şey dinî bir delildir ve Müslümanları bağlayıcıdır. Zamanının örfüne göre yaşadığı hayatın ise bağlayıcılığı yoktur.

Eğer sahih sünnetin dinin kaynaklarından birisi olduğu inkâr edilirse, o zaman Hz. Muhammed’in din adına Kur’an’ın dışında kurduğu bütün cümleler uydurulan din kapsamına giriyor demektir ki, bu fikrin kabulü mümkün değildir. İslam’ı tercih etmiş akıl sahibi hiçbir kimse, Hz. Muhammed’in dindeki rolünü, fonksiyonlarını inkâr edemez; onun örnekliğini, önderliğini göz ardı etmez. Ancak bu gerçeği teslim ve kabullenmek, hadis veya sünnet adıyla bize intikal eden her rivayeti hiç kritik etmeden, körü körüne kabul veya tasdik etmeyi hiçbir şekilde zorunlu kılamaz.

Hz. Peygamberin vefatından sonra hadis diye rivayet edilen bir sözün Kur’an’a, sağduyuya, akla aykırılığı hiç düşünülmeden kabullenilmesi takva, onu reddetmek ise dinin temellerinden birine indirilmiş bir darbe sayılmasının kabulü de mümkün değildir.

Cahiliye toplumunun en belirgin özelliği fıtrata ait değerlere savaş açmış olmaları ve hüküm koyucu olarak Allah ve Resulünü devre dışı bırakmalarıdır. Biz de öyle davranarak cahiliye döneminin din anlayışına dönmeyelim. Dinî değerleri Kur’an-ı Kerim ve sahih sünnetten alalım. Kendi şahsi değerlerimizi kitabına uydurmayalım.

Son yıllarda ülkemizde “uydurulan din” kavramı yanına bir de “Kur’an İslam’ı” kavramını ekleyerek sıkça kullananların ortak yönlerine göz attığımızda genellikle kendilerini modern, çağdaş, aydın, ilerici kabul ettikleri görülmektedir. Yaşayan Kur’an olan Allah Resulü Hz. Muhammed’i devre dışı bırakarak bir “Kur’an İslam’ı” kavramı oluşturmak ne kadar dinî ve aklî kabul edilebilir?

Kanaatime göre bunlar bazı bidat ve hurafeleri özellikle dillendirerek samimi Müslümanları uydurulan din mensupları olarak yaftalayıp onları dinden uzaklaştırma gayreti içerisindedirler. Bidat ve hurafelere hepimiz karşıyız. Onları vatandaşlarımızın inanç, ibadet ve ahlak ilkeleri arasından söküp atmak ortak amacımızdır. Bu durum karşısında halkımızın yaşadığı dinî hayatı uydurulan din yaftası ile değersizleştirip onları gerici, yobaz, örümcek kafalı, çağ dışı yaratıklar olarak lanse etmek ne derece makul karşılanabilir sizlerin akıl ve vicdanlarınıza bırakıyorum.

“İndirilmiş din - uydurulmuş din” söylemlerini dikkatsizce kullanmak, Müslümanlar arasında tekfirci bir anlayışa kapı araladığı görülmektedir. Şahit olduğum birçok özel sohbette, televizyon programlarında, konferans ve panelde böyle bir eğilimin artmakta olduğunu gördüm. Bu durum bende bu söylemlerin kesinlikle yeniden değerlendirilmesi gerektiği düşüncesini doğurdu. Bu söylemlerin yol açacağı tekfirci bakış açısı yeniden hesaplanmalı ve ona göre çok daha dikkatli kullanılmalıdır.

Fahri SAĞLIK

Emekli Müftü


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —