İnsanlığın İntiharı: Ortadoğu'da Maskeler Düştü, Savaş Başladı
Türk-İsrail savaşı artık örtülü değil. Gazze’de, Suriye’de, Akdeniz’de, Kıbrıs’ta, Ege’de, Libya’da, Doğu Afrika’da ve Fırat’ın doğusunda Türkiye ile İsrail karşı karşıya. Bu savaş sadece askeri değil, medya üzerinden yürütülen psikolojik bir kuşatma. İsrail’in Türkiye’yi hedef alan açıklamaları, sistematik bir algı operasyonunun parçası. Ama bu artık bir algı değil, açık bir tehdit.
Katar saldırısı diplomasi maskesi altında savaş planıydı. İsrail’in Katar’a yönelik hava saldırısı bölgede yeni bir dönemin başladığını ilan etti. Hamas heyetinin Doha’da müzakere için toplandığı sırada yapılan bu saldırı, diplomasi adı altında yürütülen bir tuzağın parçasıydı. Trump ve Netanyahu’nun bu saldırıyı birlikte planladığı, ardından Trump’ın “Ben yoktum” açıklamasıyla kendini kurtarma çabası, bu senaryonun ne kadar organize olduğunu gösteriyor. Katar, Hamas’la müzakerelerin tek bağlantı noktasıydı. Bu bağlantı koparıldı. Artık hiçbir ülke güvende değil. Bu saldırı sadece Katar’a değil, tüm bölgeye verilmiş bir mesajdır: İsrail’in çıkarlarına hizmet etmeyen hiçbir ülke, ABD’nin müttefiki olamaz.
Bölge ülkeleri için İsrail’in saldırı listesi genişliyor. İsrail’in son iki yılda hedef aldığı ülkeler artık net: Gazze, Lübnan, Yemen, Suriye ve son olarak İran. Bu saldırılar sadece askeri değil, aynı zamanda stratejik istikrarsızlaştırma politikalarının parçası. İran’a yönelik saldırılar nükleer müzakerelerin yoğunlaştığı dönemde gerçekleşti. Bu zamanlama, İsrail’in diplomatik süreçleri sabote etme niyetini açıkça ortaya koyuyor. Yemen’de Husilere yönelik hava saldırıları, İsrail’in bölgesel çatışmaları genişletme stratejisinin bir parçası. Husilerin İsrail’e yönelik İHA ve füze saldırılarına karşılık olarak yapılan bombardımanlar Kızıldeniz’de deniz ticaretini tehdit eder hale geldi.
Bölge medyasında dillendirilen en radikal senaryo ise Kabe’ye yönelik bir saldırı ihtimali. Bu, sadece bir komplo teorisi değil, bölgedeki hegemonik projelerin geldiği noktayı gösteren bir uyarı. Arap devletlerinin böyle bir saldırıyı sadece kınamalarla geçiştireceği artık biliniyor. Bu sessizlik İsrail’in cesaretini artırıyor.
Türkiye bu yeni düzende yalnız değil ama en açık hedef. İsrail’in medya üzerinden yürüttüğü algı operasyonları Türkiye’yi “bölgesel tehdit” olarak konumlandırıyor. Bu sadece bir söylem değil, sahada karşılığı olan bir strateji. Türkiye’nin Suriye’deki varlığı, Akdeniz’deki enerji politikaları, Libya’daki pozisyonu ve Afrika’daki diplomatik açılımları, İsrail’in çıkarlarıyla çatışıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son açıklamaları bu durumu net biçimde ortaya koyuyor: “İsrail’in Gazze, Lübnan, Yemen, Suriye ve İran’a gerçekleştirdiği saldırıların tanımı haydutluktur.” Türkiye, bu saldırılara karşı diplomatik ve askeri olarak pozisyon alıyor. Ancak bu pozisyon yalnızlaştırılmaya çalışılıyor.
Sonuç olarak Ortadoğu artık yeni bir döneme girdi. Müttefiklik, dostluk, ortaklık gibi kavramlar öldü. Gücü yeten her ülkeyi vuruyor. İsrail’in saldıramayacağı tek bir ülke kalmadı. Bu düzende susanlar suç ortağıdır. Türkiye bu yeni düzende direnişin son kalesi olarak konumlanıyor. Ve bu kale sadece kendini değil, bölgeyi savunuyor.