Türkiye’nin yüz yılı aşkın siyaset rotasında en belirgin ama en az sorgulanan gerçeklerden biri, İsrail’in ülkemiz üzerindeki görünmez ama sarsıcı etkisidir. Bu etki silahlı bir işgal değildir; kültürel, ekonomik, siyasi ve ideolojik bir sızmadır. Yani "dışarıdan gelen" değil, "içimizde yerleşmiş" bir güç.
İsrail’in gücünü İran’da, Suriye’de ya da Irak’ta görmek kolay; ancak Türkiye’deki gücünü anlamak için üniversite kürsülerinden parti genel merkezlerine, sahil kasabalarından medya koridorlarına kadar nüfuz etmiş bir varlığı okumak gerekir. İsrail’in kurucu liderlerinin eğitim aldığı Türk üniversiteleri, bu bağın tarihsel temel taşlarıdır. Bugün siyasi Alevilik, sol ideoloji, Batıcılık ve kültürel liberalizm, “İsrail’in yumuşak gücü” olarak kurgulanmış bir toplumsal mühendislik ürünüdür.
1960 darbesi, 12 Eylül ve 28 Şubat... Her biri İsrail’in stratejik hedeflerine uygun şekilde kurgulanmış operasyonlardır. Biz darbelerin arkasında hep Washington’u aradık; ancak ABD çoğu zaman yalnızca bir arayüz oldu. Asıl patron, küresel Siyonist ağdı. Türkiye'nin Müslüman nüfusu uzun yıllar boyunca “sömürge hukukuyla” yönetildi; kalkınmanın önüne “İslam terakkiye manidir” zırvaları kondu, laikçi bürokrasi ülkeye çivi bile çakmadan ideolojik tahakkümünü sürdürdü.
CHP’nin tek parti dönemiyle başlayan bu düzen, Türkiye’yi Batı’nın arka bahçesi hâline getirdi. Siyonist akıl, yıllarca üretimi boğdu, ekonomiyi daralttı, milletin değerlerini aşağıladı. Ancak son 20 yılda, muhafazakârların ve dindar kesimin iktidara gelmesiyle birlikte bu düzen çözülmeye başladı. Bugün Recep Tayyip Erdoğan, sadece bir lider değil; büyük İsrail projesinin karşısındaki en güçlü tarihî engel olarak görülüyor. Gücünü halktan ve bin yıllık medeniyet birikiminden alıyor.
CHP ve etrafındaki muhalefet bloku, içimizdeki “Jon Türkler” tarafından şekillendirilmiştir. Türk ismi taşıyan ancak Ermeni ve Yahudi kökenli olduğu iddia edilen bu gruplar, yıllardır İsrail güdümünde hareket edip PKK dahil çeşitli yapılarla ittifaklar kurmuştur. Bu birliktelik, millî iradeye karşı kurulmuş ideolojik bir kuşatmadır.
Ortadoğu yanıyor; aşiretler silahlanıyor, halklar ayağa kalkıyor. Türkiye bu dönemde askeri gücüyle sahaya tam teşekküllü inmelidir. Suriye’den gelen yardım çağrısı, bir fırsat değil, bir zorunluluktur. İsrail kıskaca alınmalı, bu bölgede Türkiye’nin caydırıcılığı en üst seviyeye çıkarılmalıdır.