Ulaş Salih Özdemir

Tarih: 24.11.2025 09:28

İtiraf Ediyorum Hata Yaptım

Facebook Twitter Linked-in

 

İtiraf Ediyorum Hata Yaptım

 

Evet, itiraf ediyorum… Hayatın koşuşturmacası içinde, insanlara güvenmenin iyi bir şey olduğunu sanarak hata yaptım. Kalbimi açık tutmanın erdem olduğunu düşünerek, herkesin aynı samimiyeti taşıdığına inanarak hata yaptım.

Evet… “Bu adam vatanını, milletini seviyor. Elbette doğru insandır,” diyerek yanıldım. Bir insanın ülkesine duyduğu sevginin, iyi niyetinin ve karakterinin garantisi olduğunu sandım. Öyle değilmiş…

Evet… “Bu benim hemşehrim, yabancı değil,” diyerek hata yaptım. Aynı toprağın kokusunu içimize çekmiş olmak, aynı pınardan su içmiş olmak, aynı göğün altında büyümüş olmak… Sandım ki bunlar güvenmek için yeter. Değilmiş…

Evet… “Bu adam dini bütün, namazında niyazında… Kötülük yapmaz,” diye düşündüm. Dışarıdan görünenin, içerideki niyetin aynası olduğuna inandım. Hâlbuki vicdan; şekillerde değil, kalplerdeymiş. İbadetin görüntüsü ile insanlığın özü aynı şey değilmiş.

Evet… “Atatürkçü biri, bu insana güvenilir,” diyerek hata yaptım. Bir insanın üzerine giydiği ideolojiyi, karakteriyle karıştırdım. Meğer fikirler değil, o fikri taşıyan kalbin temizliğiymiş asıl olan.

Evet, dindar dediklerime güvenerek hata yaptım. Evet, ülkesini sevdiğini söyleyenlere güvenerek hata yaptım. Evet, hemşehrilerim dediğim insanlara güvenerek hata yaptım.

Ve evet… İtiraf ediyorum; insanların mensubiyetine, kimliğine, memleketine, bağlı olduğu gruplara, siyasi görüşlerine, dini kimliklerine göre hüküm vererek hata yaptım.

Çünkü insanı insan yapan; üzerinde taşıdığı etiketler değil, karakteridir.

Aslolan; nereli olduğu değil, kalbinin nereye baktığıymış… Hangi görüşü savunduğu değil, hangi değeri yaşadığıymış… Hangi dine mensup olduğu değil, hangi ahlakla yürüdüğüymüş… Sözleri değil, sözünün arkasında durup durmadığıymış…

Sonradan anladım ki; bir insanı tanımak için kimliğine değil, gözlerinin içine bakmak gerekirmiş. Mensubiyeti değil, davranışı konuşurmuş. Üye olduğu cemiyet değil, vicdanı yol gösterirmiş. Aldığı eğitim değil, sergilediği insanlıkmış ölçü.

Ve ben… Bütün bunları yaşayarak öğrendim. Düşe kalka, kırılarak, hayal kırıklıklarının içinden geçerek…

Bugün daha net anlıyorum: İnsan, kağıt üzerindeki sıfatlardan ibaret değil. İnsan; hayatın içindeki duruşuyla, zor zamanlardaki sadakatiyle, hakkı teslim edişiyle, kimse görmezken bile doğruyu seçmesiyle insandır.

Ben de artık… İnsanı mensubiyetlerine göre değil, kişiliğine göre değerlendiriyorum. Çünkü öğrendim ki gerçek adalet, kalpten başlıyor. Gerçek güven, sözlerden değil davranışlardan doğuyor. Gerçek insanlık, kimliklerden değil karakterden okunuyor.

Ve evet… İtiraf ediyorum, hata yaptım. Ama her hatam bana daha güçlü bir doğruluk öğretti. Bugün artık biliyorum:

Asıl olan; insanın kim olduğu değil, nasıl bir insan olduğudur.

 

Yüze Başka Arkadan Başka

 

İnsan garip bir varlık… Yüze güler, arkaya döner dönmez yüzündeki maske düşer. Sanki iki ayrı ruh taşır içinde: Biri göstermelik, biri gizlediği…

Yüz yüze gelince ballı sözler dökülür dudaklardan; “Canım kardeşim, iyi ki varsın…” Ama sırtını döndüğün an aynı ağız, zehirli bir dil olur. Sanki içlerinde bir yerlerde sakladıkları eski bir kini, o an fırsat bulmuş gibi dışarı dökerler.

Fesatlıkları yüzlerinden değil, seslerinin titremesinden anlaşılır. Hasetleri gözlerinin ucunda birikmiş ince bir gölge gibidir; dikkatli bakınca fark edersin, çok dikkatli bakınca anlarsın. Kimi insan kötülüğünü saklayamaz; sözlerine siner, bakışına sığar, gülüşüne karışır. Ne kadar ılımlı görünmeye çalışsa da içindeki karanlık, mutlaka bir yerden dışarı sızar.

Sonra bir bakarsın… En çok dürüstlükten bahsedenlerin elleri titrer yalanı taşırken. En çok sadakat anlatanların gönlünde kırk tane menfaat dolaşır. En çok “ben kimseyi çekemem” diyenler, başkasının başarısını gördüğü anda içten içe yanar.

Çünkü insan böyledir:

Bir insan neyi çok anlatıyorsa, aslında onun yoksunudur. Çok dürüstlük konuşan dürüstlüğe, çok vefa anlatan vefaya, çok merhamet söyleyen merhamete, çok iman anlatan imana, çok ahlak vurgulayan ahlaka muhtaçtır.

İçinde olmayanı dilinden düşürmez. Yoksun olduğu şeyi süsleyip süsleyip anlatır; çünkü kendini öyle görmek ister. Diliyle tamamlamaya çalışır kalbinin eksikliğini.

En tehlikelileri de işte bu insanlardır: Yüzünde güller açıp ardında diken bırakanlar. Yanında dost gibi oturup, arkanda düşmen gibi konuşanlar. Seni överken bile içten içe kıskananlar. Sanki başarıya değil, senin başarısızlığına muhtaçmış gibi duranlar…

O yüzden bir insanın sözlerine değil, arkandan söylediklerine bakacaksın. Gözünün içine bakışına, menfaatle mi yoksa samimiyetle mi dokunduğuna… Yanında nasıl hissettirdiğine, konuşurken değil susarken ne anlattığına…

Çünkü öğrendik:

İnsanı en iyi yüzü değil, arkası anlatır. Samimiyeti sözleri değil, davranışları ölçer. Karakteri ise övdükleri değil, kıskandıkları ortaya çıkarır.

Ve sonunda anlıyorsun… İnsanlar çoğu zaman iki kişiliktir: Biri sana gösterdiği, diğeri senden saklamaya çalıştığı.

Gerçek yüzü görmek için tek yapman gereken, maskenin düşmesini sabırla beklemektir.

güven, karakter, insanlık, sahte dostlar, dürüstlük, samimiyet, yüzü başka arkası başka, köşeyazısı, toplumsal eleştiri, ulaş salih özdemir, ulaş salih özdemir yazıları, ulaş salih özdemir kimdir, 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —