Soğuğun Sesini Duydum
Karakış dedikleri mevsimin tam ortasına geldik. Dün gece bir türlü uyku tutmadı, yatamadım. Saat gece üç olmuş, ben hala ayaktaydım. Kaç kez denedimse de olmadı. Uyumak da uyanmak da meğer insanın elinde değilmiş; göz kapaklarıma bir türlü hakim olamıyordum. Kapan artık sözümü bir türlü gözlerime geçiremedim.
Neler yoktu ki zihnimde dört dönmeyen! Kafayı dışarıdaki soğuğa fena halde takmıştım. Sanki Sibirya soğuklarından kalma bir geceydi. Bedenim yanan kaloriferli evde olsa da ruhum zemherinin tam ortasında gibiydi. Soğuğun dışarıdan gelen o uzun uzun ıslık seslerini duyabiliyordum; gecenin karanlığını bıçak gibi yırtıyordu.
Sitemizde bulunan kedilerin sesleri ara ara geliyordu. Hepsi bir yerlere sinmiş ama uyuyamıyorlardı. Çıkardıkları sesler bir tuhaftı; adeta üşüyoruz diye sitem dolu bir miyavlamaları vardı. İnsanların onlar için yaptıkları ufak tefek evciklerini kışın bari yıkmayın ne olur diye haykırıyordu kötülere. Bir avuç insanın sevgi ve ilgisinden başka burada onların kimseleri yoktu. Eşim de o merhametli insanlardan biriydi. Ah keşke bahçeli bir evim olsaydı da onların hepsini alıp baksaydım, üşütmez, aç bırakmazdım diyordu. Evimizde ancak iki cana yer vardı. İnsana gerçekten terapi gibi geliyorlardı.
Sonra bir yandan hayalim, gözlerimin önüne Gazze'nin çocuklarını getiriyor, aklım daralıyordu. Kat kat battaniyeye sarmıştık ama yine de soğuktan öldü diyen babaların yürek dağlayan görüntüleri bana işkence gibi geliyordu. Biz kaloriferli evimizde onları dert ederken, onlar korku ve açlığın yanı sıra arazideki sobasız çadırlarda, tam 400 bebeğin donarak öldüğü o keskin soğuklarla baş etmeye çalışıyorlardı.
Ardından vicdansız insanların artık istemedikleri evcil köpeklerini bıraktıkları dağ başlarındaki o canların çaresizliğini düşündüm. Ne yapsınlar, nereye gitsinler? Onların yaşam alanı beş bin yıldır insanların içiydi. Daha sonra ağır kira şartlarından dolayı aşından, yakıtından ve her şeyinden kısanların evlerinde nasıl üşüdüklerini ve o sabi çocukların soğuktan al al olmuş yanaklarını düşündüm.
En sonunda Akif'in yüreğime tercüman olan o şiirindeki tek mısra aklıma geldi. Rabbime değil ama merhametsiz yüreklere isyan edip dedim ki: Ya hamiyetsiz olaydım ya da param olsa idi.
Yazar: Mehmet Erdil
Kış soğukları, Gazze'de dram, sokak hayvanları, dondurucu soğuklar, Mehmet Erdil, kışın hayat mücadelesi, bebek ölümleri, insanlık dramı, merhamet ve vicdan, yakıt fiyatları, geçim sıkıntısı,