Türkiye bir kez daha tarihi bir eşikte. Meclis gündeminde olan İmralı'ya heyet gönderilmesi kararı, sadece siyasi partilerin değil, milletin vicdanında da derin tartışmalara yol açıyor.
Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli, bu süreçte devlet aklının ve milletin bekasının yanında durarak, İmralı'ya heyet gönderilmesi fikrine destek vermiştir. Bahçeli'nin çağrısı sadece bir siyasi hamle değil, aynı zamanda terörün sonlandırılması adına atılmış stratejik bir adımdır. Milliyetçi Hareket Partisi'nin bu süreçteki tutumu, çözümün sadece bir kesimin değil, geniş bir siyasi mutabakatla yürütülmesi gerektiğini göstermektedir.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ise sürecin başından bu yana dikkatli ve temkinli bir yaklaşım sergilemektedir. Erdoğan'ın liderliğindeki AK Parti, çözüm arayışlarını yürütürken milletin hassasiyetlerini gözetme ilkesinden sapmamıştır. Erdoğan'ın her adımda "PKK silah bırakmadan pazarlık olmaz" vurgusu, sürecin istismar edilmesine karşı bir güvenlik kalkanı işlevi görmektedir. Erdoğan'ın kararlılığı ve siyasi tecrübesi, bu sürecin kontrollü ve milletin menfaatine uygun şekilde ilerlemesini sağlamaktadır.
AK Parti ve Milliyetçi Hareket Partisi, bu sürece destek vererek Bahçeli'nin çağrısının arkasında durduklarını açıkça beyan ettiler. DEM Parti ise zaten başından bu yana bu yönde bir kararın çıkması için yoğun çaba sarf ediyor. Cumhuriyet Halk Partisi ise uzun süredir çekimser bir tavır sergilemiş ve nitekim oylamaya katılmayarak çekimser kalmıştır. Meclisteki üç büyük partinin; AK Parti, Milliyetçi Hareket Partisi ve DEM Parti'nin İmralı'ya bir heyet gönderilmesi konusunda uzlaştığı görülüyor. Cumhuriyet Halk Partisi maalesef İmralı'ya heyet göndermeye ikna olamamıştır. Ancak siyasi kurumun bu uzlaşısı, milletin gönlünde aynı karşılığı bulmuş değil. Kamuoyuna sunulan bazı anketlerde parti tabanlarının %50'den fazlasının bu süreci desteklediği iddia edilse de sokakta bu oranlara rastlamak pek mümkün değildir. Zira milletin zihninde, geçmişteki çözüm süreçlerinin bıraktığı izler hâlâ taptaze duruyor.
Daha önce de benzer yollar denendi. Öcalan, Kandil, DEM'le görüşmeler yapıldı. Ne İmralı bir çözüm yoluna girebildi ne de Kandil silah bırakma iradesi gösterebildi. Bugün de benzer bir tablo ile karşı karşıyayız. Öcalan'ın örgütü feshetmesi ya da sembolik bir silah bırakma gösterisi, milletin güvenini kazanmaya yetmeyecek gibi görünüyor. Çünkü bu millet samimiyetin ne olduğunu iyi bilir. Şovla, göstermelik adımlarla ikna olmaz.
Bu noktada siyasetin asıl görevi devreye giriyor: Milleti doğru olana ikna etmek. Siyaset, millet ile birlikte yürüdüğü sürece anlam kazanır. Aksi takdirde, halkın desteği alınmadan atılacak her adım, kaos ve karmaşaya kapı aralayabilir. Bu nedenle, siyasi aktörlerin sorumluluğu büyüktür.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, sürecin başından bu yana dikkatli ve dengeli bir tutum sergiliyor. Erdoğan, her açıklamasında "PKK tüm uzantılarıyla silah bırakmadan pazarlık görüntüsü vermeyeceğiz" diyerek sürecin istismar edilmesine izin vermeyeceklerini net şekilde ortaya koydular. Bu sadece bir strateji değil; aynı zamanda milletin güvenini zedelememek adına gösterilen bir hassasiyetin ifadesidir.
Ancak tüm bu siyasi iradeye rağmen, kamuoyunun ikna edilmesi için daha fazla çabaya ihtiyacı olduğu ortada. Milletin güvenini kazanmak sadece siyasi uzlaşı ile değil, samimi ve somut adımlarla mümkündür. Eğer bu süreçte millet ikna edilemezse, İmralı'ya gönderilecek bir heyetin de çok şeyi değiştirmesi beklenemez. Bu tarihi fırsatın heba olması, sadece siyasi bir pazarlık değil, aynı zamanda toplumsal bir hayal kırıklığı olur.
İsmet Ünal
Anahtar Kelimeler: İmralı Heyet, Barış Süreci, Devlet Bahçeli, Recep Tayyip Erdoğan, PKK Silah Bırakma, Siyasi Uzlaşma, Milli İkna, Çözüm Süreci, İsmet Ünal, Türkiye Siyaseti